Haber Merkezi
17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen ve 17 bin insanın yaşamını yitirdiği Marmara depremiyle ilgili değerlendirmelerde MESİAD Başkanı Hasan Engin, “17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen ve 17 bin insanın yaşamını yitirdiği Marmara depreminin üzerinden 21 yıl geçti. Türkiye tarihinin en büyük ikinci depremi olarak tarihe geçen depremde 364 binin üzerinde konut ve iş yeri yıkıldı ya da çeşitli düzeylerde hasar gördü. Can kaybıyla beraber ekonomi üzerinde de çok ciddi olumsuz etkiler yaratan bu olay yeniden yapılanma çalışmalarıyla beraber sanayi bölgesinde de bir süre üretim faaliyetlerinin aksamasına neden oldu. 2001 ekonomik krizinin çıkmasında etkili olan nedenler arasında da yerini aldı. Dünyanın aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alan ülkemizin yüz ölçümünün yüzde 42’si birinci derece deprem kuşağı üzerindedir. İstatistiki çalışmalar Türkiye’de yaklaşık olarak her iki yılda bir yıkıcı deprem, her üç yılda bir de pek çok yıkıcı deprem olduğunu gösteriyor. Bu Türkiye’de kaçınılmaz bir doğal afet olduğunu ortaya koyuyor. Türkiye’nin en önemli gündem maddeleri arasında yer alması gereken depremler için gerekli tedbirler alınmalı, düzenlemeler yapılmalıdır.1999 yılında yaşanan deprem sonrası yapıların iyileştirilmesi konusunda büyük bir gelişme yaşansa da bu yeterli değildir. Depremin yaratacağı hasarı en aza indirmek ve ekonomik zararın etkilerini gidermek için gerekli tüm yasal düzenlemeler yapılmalı, daha önce yapılan düzenlemeler esnetilmeden hayata geçirilmelidir” ifadelerini kullandı.
MERSİN, ÇARPIK KENTLEŞME NEDENİYLE RİSK BARINDIRIYOR
Mersin’in genç bir kent olmasına rağmen yapılaşma kalitesinin düşüklüğü ve çarpık kentleşme nedeniyle risk barındırdığına dikkat çeken Engin, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü: “Mersin’in deprem kuşağında yer aldığı gerçeği göz ardı edilmemelidir. Yapılaşmaya uygun olmayan zemin ve mevcut riskli yapılar, yapı denetimleri ile belirlenmeli, analizler ile kullanıma uygun olmayan çürük binalar yıkılmalı, kullanılabilir düzeyde olan binalarda da güçlendirme yapılmalıdır. Mersin’de Akdeniz’e dökülen onlarca dere bulunmaktadır. Toroslardan gelen suyu denize ulaştıran derelerin yatakları zamanla yapılaşma nedeniyle kent merkezinde kapatılmıştır. Kapanan yataklar sebebi ile dağlardan gelen sel ve taşkın suları 2001 ve 2016 yıllarında yaşadığımız sel felaketlerinde olduğu gibi can kaybı ve maddi hasara neden olmaktadır. Ayrıca dolgu sistemi ile dere yatağı üzerinde oluşturulan arsalardaki yapılar deprem riski bulunan kentimizde can güvenliğini tehdit etmektedir. Özellikle belde belediyeleri zamanında bina alanlarını yeterince incelemeden ve zemin etütleri yapılmadan kent estetiğine uygun olmayan yapılara izin verilmiştir. Metruk durumda olan binalar yıkılarak yerine yenileri yapılmalı ya da atıl durumdan kurtarılmalıdır. Ruhsat problemi nedeniyle atıl durumda bekleyen yarım inşaatlar yıkılmalı ya da tamamlanarak Mersin düzensiz görüntüden kurtarılmalıdır. Bütün saydığımız hayati tehlike ile sonuçlanabilecek durumları semt bazında planlı yapılacak Kentsel dönüşüm ile çözmek mümkündür. Uydu kentler yapılarak şehrimizin doğru yönde büyümesi sağlanmalıdır. Kent merkezi çağdaş, estetik, örnek dönüşümler ile zenginleştirilebilir. Ayrıca ulaşım planları yapılırken kentimizin 30-40 yıl sonrası düşünülmemiştir. Dönüşüm ile birlikte doğru ulaşım planlaması yapılarak uzun yıllar kent trafiği kesintisiz sağlanabilir.”