Haber Merkezi
Covid-19 (korona virüs) krizi ile mücadelede hem elektrik arz güvenliğinin sağlanmasında hem de sağlık alanında büyük rol oynayan nükleer teknolojilerin, pandemi sonrası kalkınma planlarındaki yeri, dünya gündeminde tartışılan konulardan biri. Temiz enerjiye geçiş için “sürdürülebilir bir yarın için bugün yatırım yapın” çağrıları gündeme taşınırken, uzmanlar iklim hedefleri ile ekonomik hedeflerin uzlaştırılmasında nükleer yatırımlarının önemine dikkat çekiyor. Rusya’nın nükleer endüstri ve teknolojileri alanında yayın yapan medya kuruluşu Strana Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Yulia Gileva da pandemi sonrası dünyada nükleer endüstrinin gücünün artacağını söyledi. Gileva, “Pandemi süreci sonrasında nükleer endüstrinin rolü artacak. NGS'lerin (nükleer güç santrali) iklim değişikliği üzerinde olumlu bir etkisi var. Küçük ve orta ölçekli santraller dahil olmak üzere yeni projeler geliştiriliyor. Nükleer tıbbın gelişmesine olan ihtiyaç artacak. Onkolojik hastalıklar, dünya için büyük bir sorun. Nükleer teknolojilerin de kansere karşı mücadelede etkisi büyük. Sterilizasyon gibi radyasyon teknolojileri pandemi döneminde iyi bir performans gösterdi. Bu durum, endüstri için olumlu bir sinyaldir” diye konuştu.
“KORKUNUN EN ÖNEMLİ NEDENİ BİLGİ EKSİKLİĞİ”
Nükleer enerji yatırımlarının ekonomik büyümeyi artırarak istihdam oluşturacağı, düşük karbonlu ve esnek bir elektrik altyapısının geliştirilmesini destekleyeceği ve Covid sonrası iyileşmede önemli bir rol oynayabileceği öngörülüyor. Uzmanlara göre, nükleer enerji olmadan karbon nötr elektrik sistemine geçmek, sistem maliyetlerini önemli ölçüde artırabilir ve arz güvenliğini tehdit edebilir. Dünyanın enerji ve iklim sorunlarının çözümünde ‘temiz enerji’ olarak öne çıkan nükleer enerjiye hak ettiği değerin verilmesinde halen ön yargılarla oluşan korkular engel olarak duruyor. Nükleer alanda uzman bir gazeteci olan Gileva, insanların nükleer teknolojiler hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıklarını belirterek, şunları söyledi: “Fobilerimizden bazen tamamen kurtulmak mümkün bile olmuyor. Köpekbalıklarından, yükseklikten, uçaktan korkabiliyoruz ve bu korku yerleşik de kalabiliyor zihnimizde. Tıpkı bu korku örnekleri gibi nükleere karşı da insanların korkuları olabilir. Bu korkunun kaynaklarından belki de en önemli neden nükleer endüstrine ve teknolojisine ilişkin bilgi eksikliği. Sorunu çözümlemek için kaynağına inmek gerekiyor. Endişe ve korkuya kapılmamak için bilimsel bilgilerle donatılmamız gerekir.” Nükleer santrallerin 7/24 güvenli bir şekilde karbon emisyonu yaymayan temiz enerji üretme kapasitesine sahip olduğunu da hatırlatan Gileva, “Bazı insanlar nükleer enerji ile ilgili efsanelere, mitlere inanmayı tercih ediyorlar. Bilime inanan herkes bilir ki, nükleer enerji karbon emisyonu neredeyse sıfır, temiz bir enerji kaynağıdır. Şu anda dünya elektriğinin yaklaşık yüzde 10'u nükleerden elde ediliyor. Bu da tüm düşük karbonlu elektrik üretiminin yaklaşık üçte birini oluşturuyor. İklim değişikliği ile mücadelede de nükleer önemlidir. Kömürle çalışan enerji santralleri nükleer santrallerden daha çok radyonüklid salınımı yapar. Korkunun kılavuzumuz olmasına izin vermemeliyiz. Nükleer algısında pozitif bir değişiklik görülüyor. Ancak, eski korkular da devam ediyor” ifadelerini kullandı.
“İNANILMAZ ŞEHİR EFSANELERİ VAR”
Mesleği nedeniyle gündelik hayatta nükleer enerji ilgili çok şaşırtıcı örneklerle karşılaştığını, insanların en fazla radyasyondan korktuğunu, bu konuda inanılmaz şehir efsaneleri olduğunu kaydeden Gileva, şunları aktardı: “Nükleer santrallerin olduğu şehirlerde radyasyona maruz kalındığı sanılır. Halbuki Brezilya’daki Kopakabana Plajında 1 ay tatil yaptığınızda daha fazla radyasyon yüklenirsiniz. Her insan radyoaktiftir. 8 saatlik bir uçak yolculuğu yapan bir insan sanılanın aksine nükleer santralde 5 yıl çalışmış bir insandan çok daha büyük dozda radyasyon alır. Muz ve kaju fıstığının da radyoaktif olduğunu biliyor muydunuz? Bazı şehir efsaneleri ise oldukça komiktir. Uzun süre nükleer santralde çalışan kişilerin bir süre sonra ışık verdiği söylenir, sizce bu mümkün olabilir mi? Dünyanın ilk reaktörü de Amerika’da ya da Rusya’da diye bilinir. Halbuki Orta Afrika ülkesi olan Gabon’da bulunun Oklo’daki doğal nükleer reaktör bundan 1.8 milyar yıl önce çalışıyordu. Çernobil kazası sırasında on binlerce kişinin hayatını kaybettiği söylenir. Birleşmiş Milletler verilerine göre ise kaza sırasında 3 kişi hayatını kaybetmiştir. Kazadan 3 ay sonra 28 kişi, kazadan 20 yıl sonra 19 kişi vefat etmiştir. Akut radyasyon sendromu ise 134 kişide görülmüştür.” Nükleerle ilgili haberlerin, dizilerin ve kitapların dilinin olumsuz olmasının, eğlence endüstrisinin çalışma tarzından kaynaklandığını söyleyen Gileva, şöyle devam etti: “Dünyadaki nükleer gelişimine paralel olarak, nükleerin dizilerde ve kitaplarda işlenmesi de yaygınlık gösteriyor. Literatürde çok iyi bilinen bir teknikle izleyicinin ilgisini çekmek ve odağında kalmak için sıradan yaşam öyküleri önemli küresel olayların içine yerleştiriliyor. Haberlerle ilgili olarak da kaya petrolü veya Elon Musk’ın uzay araştırmaları hakkında çok daha fazla yazıldığını düşünüyorum.”
TÜRK GAZETECİLERİNE ÇAĞRI
Dünyada nükleer enerji alanında uzman gazeteci sayısının da oldukça az olduğuna dile getiren Gileva, “Bu alanda rekabet de düşük, hızlıca bir yıldız olabilirsiniz. Nükleer endüstrinin önemli bir rol oynadığı her ülkede, medya dünyasında nükleer enerji hakkında çok şey yazan en az 3-5 uzman olduğunu düşünüyorum. Bu konuyu ele alan ilginç yazılar blog yazarları var. Bu konuda yazan çok fazla yazar olmadığı için ‘nükleer’ yazar olmak, özellikle de İngilizce dilinde yazıyorsanız, ilginç ve harika bir şey. Son yıllarda endüstri geliştikçe atom yazarlarının sayısı da artış gösteriyor. Uluslararası Atom Enerji Ajansı verilerine göre, şu anda dünyada 30 ülkede 440 adet nükleer güç reaktörü elektrik üretiyor. İngiltere, Fransa, Japonya, Hindistan, Amerika Birleşik Devletleri, Finlandiya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Rusya’nın da aralarında yer aldığı 19 ülkede 54 reaktörün inşaat çalışmaları da devam ediyor. Rusya Devlet Atom Enerjisi Kurumu Rosatom tarafından Mersin’de kurulacak Akkuyu Nükleer Güç Santrali ile birlikte Türkiye, ilk nükleer santraline ve umarım ki, nükleer enerjiyi konu alan habercilikte kendi yıldızlarına sahip olacak. Bu nedenle meslektaşlarıma da tavsiyem; önyargıları bırakın, konuyu inceleyin. Bilim adamlarıyla uzmanlarla daha fazla konuşun” dedi.