Necdet TAŞ
CHP Anamur İlçe Başkanlığı, ‘Ülke Tarımına Anamur’dan Bakış’ konulu panel düzenledi. Kaşdişlen Kültür Merkezi’ndeki panele, konuşmacı olarak CHP Tarım Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Orhan Sarıbal, CHP Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel, Anamur Ziraat Odası Başkanı Ahmet Şeref Gümüş ve Ziraat Mühendisi Kamil Körhasanoğulları, CHP Mersin İl Başkanı Adil Aktay, CHP Kadın Kolları Başkanı Gülşah Yıldırım Genç, CHP Silifke İlçe Başkanı Bünyamin Uçar, CHP Bozyazı İlçe Başkanı Baykal Arıdeniz, CHP Aydıncık İlçe Başkanı Abdullah Servili, İYİ Parti Anamur İlçe Başkanı Osman Kahvecioğlu katıldı.
DENİZ: “ÜRETİMİN YARISI ANAMUR VE BOZYAZI’DAN”
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan panelin açılış konuşmasını yapan CHP Anamur İlçe Başkanı Durmuş Deniz, 1994 yılında 20 bin ton üretim, 20 bin ton ithalatla toplam muz tüketiminin 40 bin ton iken 2021 yılına gelindiğinde 40 kat artışla 800 bin ton üretim, 100 bin ton ithalatla gösterilen gelişimin Türk çiftçisinin başarısı olduğunu söyledi. Bu başarıda yoğun emek ve gizli kahramanların mücadeleleri olduğunu ifade eden Deniz, “Muz üretiminde verimin ve gelirin arması bu üretime yönelimi de arttırdı. Anamur’da sera alanı 1994 yılında 619 dönümdü. 1999 yılında bu rakam 4 bin dönüme, 2021 itibariyle de 32 bin dönüme yükseldi. İlçemizde 3 bin dönüm alanda da açık muz üretimi yapılıyor. 2001 yılında doku kültürüyle üretilen fidanların piyasaya sunulmasıyla muz üretiminde bir aşama daha kaydedildi. Yeni çeşitlerin nematot ve kök mantarlarına dayanıklı olması nedeniyle verimin 12 aya yükselmesi sağlandı. Yerli muzun 12 ay piyasaya girmesiyle ithal muzun etkisi kırıldı. Yerli muzun sadece ekim ocak ayları arasında piyasada olduğu, kalan aylarda ithal muza teslim olunan dönem kapanmış yerli muzun 12 ay boyunca ithal muzla rekabet ettiği bir döneme girilmiştir. Artık yol kenarlarında Anamur muzu satılır oldu. Sadece kış aylarında çalışan muz sarartma tesisleri 12 ay boyunca çalışır duruma geldi. Yerli muz artık süper marketlere de girmeye başladı. 2000’li yılların başında muz ithalatına yüksek oranda gümrük vergisi uygulanmaya başlanmasıyla gelişme daha da hızlandı. Büyük yatırımcıların kredilerle desteklenmesiyle muz tarımı hayal edilemeyecek seviyede gelişti. 2021 yılına geldiğimizde ülkemizde yıllık muz üretimi yaklaşık 110 bin dekar alanda 800 bin ton civarındadır. Bu üretimin yarısı Anamur ve Bozyazı ilçelerinde yapılmaktadır. Yıllık tüketim ise 1 milyon tona yaklaştı. Kişi başı tüketim 10 kilogramı buldu. Son günlerde muz fiyatının gerileyerek mevsim meyveleri seviyesine gelmesiyle muzun lüks meyve imajı kırıldı. Bu nedenle tüketimin daha da artacağını tahmin ediyoruz” ifadelerini kullandı.
“SORUNLAR KATLANARAK ARTIYOR”
Son 20 yılda muz üretiminin 50 kat artmasıyla muz üreticilerinin sorunlarının da katlanarak arttığına dikkat çeken Deniz, sorunları ve çözüm önerilerini şöyle anlattı: “Sorunların başında son aylarda fiyatı 5 kat zamlanan gübre fiyatları gelmektedir. Bu aşırı yükseliş gübrelemenin azalması nedeniyle önümüzdeki dönemde kalite kaybına ve rekoltede düşüşe neden olacaktır. Üreticinin örgütsüz oluşu ve muz piyasasında bir denetimin olmaması, alıcının fiyatlarda oynamalar yapmasına ve üreticinin zarar etmesine neden olmaktadır. Üreticilerimiz bölgelerinde kurulan muz üretici birliklerine sahip çıkmalı, üst birlik çatısı altında toplanarak muz üreticilerinin ortak hareket etmeleri sağlanmalıdır. Tamamen whatsapp gruplarında oluşan muz fiyatlarının, hallerde tarafların, yani üretici, tüketici, tüccar ve komisyonculardan oluşturulan bir komisyon tarafından günlük olarak oluşturulması ve ilan edilmesi, muz borsası oluşturulması için çalışmalar yapılması zorunludur. Bunların dışında muz ithalatında Mersin Gümrüğü, muz ihtisas gümrüğü olarak kabul edilmelidir. Böylece ülkemize farklı kapılardan farklı fiyatlarla içerisinde uyuşturucu ile muzun girmesi önlenmelidir. Ülkemizdeki muz üretimi, tüketime yetecek dereceye ulaşmıştır. İthal muza uygulanan gümrük vergisi uygulamasının sürdürülmesi, yerli muzun piyasada en fazla olduğu ekim-ocak ayları arasında muz ithalatının kısıtlanması gerekmektedir. Hatta ileride yerli tüketimin tamamını karşılayacak noktaya gelindiğinde ithal muz yurda girmemelidir. Kimyevi gübrelere uygulanan KDV oranları, plastikte de kaldırılmalı, meyve satışlarında KDV’nin sıfırlanmalı, orta ölçekli aile işletmeleri teşvik edilmeli ve üretimin 12 aya yayılmasını sağlayacak planlamalar yapılmalıdır.”
GÜMÜŞ: “DEVLET AİLE İŞLETMELERİNE DESTEK VERMELİ”
Anamur Ziraat Odası Başkanı Ahmet Şeref Gümüş, ithal muza uygulanan gümrük vergisinin önemine dikkat çekerek, “Bugün Türkiye’nin yıllık muz tüketiminin tamamına yakınını karşılayabiliyorsak devletin ithal muzda uyguladığı muz politikasıyla buraya geldik. Yüzde 145,8 gümrük vergisi, daha sonra ton başına 830 Euro, şu anda da ton başına 627 dolar vergi alınıyor” dedi. Son 5 yılda sera yapımında devletin verdiği yüzde 60 hibe desteğinin küçük aile işletmelerine değil, sermaye şirketlerine aktarılmaya başlandığını ifade eden Gümüş, şunları söyledi: “Sermaye şirketi sahibinin şirketinde çalışan ekonomistler var, çiftçinin çalıştırdığı ekonomist yok. Biz yardımcı olmaya çalışıyoruz. Para var, sermaye şirketinin sahibi ‘nereye yatırım yapabiliriz’ diyor, ekonomist ‘muz üretimine yatırım yapalım’ diyor. Devlet de yüzde 60 hibe desteği vermiş. Yasal olarak vergiden kaçınma yöntemiyle küçük aile işletmeleri 80-100 bin liraya sera yaparken, sermaye şirketleri hibe desteği de alarak 20 bin liraya sera yapmışlar. İşte bu gün devletin muz politikasındaki bu yanlış uygulamasının sıkıntısını çekiyoruz. Ziraat odası olarak son 5 yıldır feryat ediyoruz. Defalarca raporlar hazırlayıp bakanlıklara gönderdik. Basında gündeme getirdik. Biz sermaye düşmanı değiliz ama bıraksınlar muz üretimini muz üreticisi yapsın. Devlet sermaye sahiplerine destek verecekse muzun sanayisine yatırım yapacak yatırımcıya destek versin. Muz sadece taze olarak tüketilmiyor. Unu var, kreması var, cipsi var, donmuşu var, kurutulmuşu var. Bu alanlara yatırım yapacaklara destek verilsin”
“FİYATLARIN ARTIŞ HIZINA YETİŞEMİYORUZ”
Sorunlara çözüm önerilerini rapor haline getirerek ilgili yerlere ulaştırdıklarını belirten Gümüş, bu çözüm önerilerini şöyle sıraladı: “Eğer biz tüketimin tamamını karşılayabilecek bir noktaya gelmişsek, acilen muz ithalatı durdurulmalı. Tarım Bakanlığı, muzla ilgili havza çalışmasına geçmeli. Muz en rantabl nerede üretiliyorsa orada dikilmeli. Belirlenen havza dışındaki yeni sera yapımları durdurulmalı. Eğer devlet destek verecekse sadece aile işletmelerine vermelidir. 10 dönümün üzerindeki sübvansiyonlu krediler ve hibe destekleri iptal edilmelidir. Mersin’den İran ve Irak’a transit geçen ithal muz var. Bizim limanımızı kullanıyorlar. İran ve Irak gümrük kapısının hemen arkasında depolar oluşturulmuş. Oradan taksi ve minibüslerle ülkemize vergisiz bir şekilde geriye geliyor. Bu da piyasayı olumsuz etkiliyor. Gümrükteki bu akışı durdurmalıyız. Denetimi arttırmalıyız. Bölgemizde vatandaşların kullandığı hazine arazileri, 2B arazileri var. Son dönemde bu araziler yağmacılar tarafından yağmalanıyor. Biz bu arazilerin kullanıcılarına karşılıksız olarak verilmesini istiyoruz. Eğer devlet buradan para kazanmak istiyorsa ihaleye kesinlikle karşıyız. Bir komisyon kurulsun, bu komisyon kullanıcılara bir ödeme planı sunarak kullanıcılara bu araziler verilsin istiyoruz. Küçük aile işletmelerine verilen dönüm başı 100 lira destek artmalı. Tarım Bağkur’u yatıran bir çiftçi ayda 1151 lira prim ödüyor. 62 yaşında emekli oluyor. Yarın emekli olsa alacağı emekli maaşı 1500 lira. Allah’tan reva mı bu? Bu üretici 15-20 yıl prim ödemiş. Alacağı para 1500 lira. Bir an evvel bu maaşın asgari ücretin altında olmayacak şekilde arttırılmasını istiyoruz. Ayrıca örtü altı tarım yapan üreticilerimizin risk kapsamına alınmasını ve en az 5 yıl erken emekli olmasını istiyoruz. Biz düzenli olarak girdi maliyetleriyle ilgili raporlar hazırlıyoruz. Ancak son aylarda rapor hazırlamakta zorlanıyoruz. Çünkü fiyatların artış hızına yetişemiyoruz. Eğer sürdürülebilir tarım yapacaksak acilen girdi maliyetleri aşağıya çekilmelidir. Devlet destekleri araziye değil, ÇKS kaydı olan, üretim yapan çiftçiye verilmelidir. Son olarak burada dile getirdiğimiz taleplerin ve beklentilerin tüm siyasilerin gündeme almasını ve seçim ajandalarının içerisine koymasını istiyoruz. Burada dile getirdiğimiz sorunları ve çözüm önerilerini yetkililerin duymasını istiyoruz.”
KÖRHASANOĞULLARI: “TARIM BAKANLARININ TARIMLA İLGİSİ YOK”
Ziraat Mühendisi Kamil Körhasanoğulları da tarımda planlamanın önemine dikkat çekerek, “Bugüne kadar birçok hükümetin yaptığı önemli bir hata var. Bazı istisnalar hariç, Tarım Bakanı olan kişinin tarımla ilgisinin olmaması. Farklı meslek gruplarından kişileri Tarım Bakanı yapıyorlar. Bunun da vatandaşa bir yansıması oluyor. Bir gömleğin üretilmesi için fabrika kuruluyor. Bu fabrikanın farklı bölümlerinde farklı üretim aşamaları var ve bu üretim departmanlarından sorumlu mühendisler var. Ama tarımda böyle bir şey yok. Çiftçi toprağı, havayı, suyu bilmiyor adeta körebe oynuyor. Havza bazlı üretime geçileceği söylendi ancak bu uygulanamıyor. Aslında bu planlamalar para harcamadan yapılabilir. İlçe tarım müdürlükleri yönünü çiftçiye doğru dönecek. Üretim kayıt altına alınacak. Mesela Anamur’da ne kadar alanda kaç muz bitkisi yetişiyor, bunlardan ne kadar rekolte elde ediliyor? Bunlar kayıt altına alınacak. Kayıt altına alındığında tüketime yetip yetmeyeceği, hasat devam ederken daha ne kadar hasat yapılacağı bilinecek” şeklinde konuştu.
GÖKÇEL: “2050 YILINDA GIDA İHTİYACI YÜZDE 60 ARTACAK”
CHP Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel ise Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk’ün iktisadi kalkınmanın tarıma dayalı olduğunu söyleyerek tarıma, çiftçiye büyük önem verdiğini ifade ederek, şunları söyledi: “O dönemden itibaren tarımdaki gelişmelerle ve üretimin artmasıyla Türkiye tarımda kendi kendine yeten bir ülke haline geldi. Ancak günümüze geldiğimizde Türkiye tarım ihracatçısı bir ülke konumundan tarım ithalatçısı bir ülke haline geldi. Küresel iklim değişikleriyle birlikte gıdaya, dolayısıyla tarımsal üretime her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. 2050 yılında dünyada bugünkü tarımsal üretimin yüzde 60 daha fazlasını yapmamız gerekiyor. Topraklar kirleniyor, insan nüfusu artıyor, kuraklık yaşanıyor. Eğer biz tarımı planlarsak, su kaynaklarımızı verimli kullanırsak hem ülkemize ekonomik olarak katkı sağlanır hem de istihdam artar. Anamur’da muz üretimi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte 1920’li yıllarda başlıyor. Anamurlular bununla ne kadar övünse azdır. Çünkü bu ilçe 100 yıldır muz üretiyor. Günümüzde de önemli bir üretim miktarına ulaştı. İthal muza uygulanan ton başına alınan vergi haziren ayında 623 dolara indirildi. Bu gelecek açısından bir risk oluşturuyor. Biz sizler adına ton başına alınan 623 doların tekrar 830 Euro’ya çıkarılmasını talep edeceğiz. Büyük alanlara sağlanan desteklerle Anamur dışında, Adana’da, Mersin’de 100 dönüm seralar yapıldı. Buradaki 3-5 dönüm serası olan üreticinin bunlarla rekabet etmesi imkansız. Bir de bunun üzerine hükümet tarım ürünleri ihracatını yasakladı. Patates, soğan ve limonun ihracatı yasaklandı. Biz üretici daha fazla üretsin, yurt dışına satsın, ülke ekonomisine katkı sağlansın diye mücadele ediyoruz, hükümet ihracatı yasaklıyor. Diğer taraflardan zincir marketlere müfettiş gönderdiler, marketler de piyasadan ürün talebini azalttı. Bu marketler muz almayınca muz fiyatı üreticisine zarar ettirecek seviyeye indi. Tarımı planlayacağız, havza bazlı üretime geçeceğiz. Çiftçi üretime başlamadan maliyetler hesaplanacak. Üzerine karını koyacağız. Çiftçi zarar etmeden üretimine devam edecek. Hem çiftçi kazanacak hem de ülkemiz kazanacak.”
SARIBAL, “ÇİFTÇİYİ İTHALATLA TERBİYE ETMEYE ÇALIŞIYORLAR”
CHP Tarım Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Orhan Sarıbal, konuşmasında Türk tarımının geldiği nokta, sorunlar ve çözüm önerilerini dikkat çeken rakamlarla ortaya koyarak, “Çiftçinin zarar etmemesi için maliyetin düşmesi lazım. Eğer maliyet düşürülemiyorsa toplumun gelir düzeyini yükseltmek lazım ki insanlar pazarda muzu alabilsin. Ne yazık ki ülkemizde bunlar uygulanmıyor. Çiftçi zarar ediyor, toplumun gelir düzeyi düşüyor. Bir ülke düşünün çiftçiye garanti vermiyor, yola, köprüye, hava alanına, tünele garanti veriyor. Müteahhitlere garantiler veriyor, ama çiftçiyi ithalatla terbiye etmeye çalışıyor. Muzda maliyetler çok yüksek. Bunun herkes farkında. İthalat baskısını konuşabilirdik ama artık muz ithalatı ucuz değil. İthal muzun Türkiye’de pazarda satışa sunulması maliyeti kiloda 9 lira. Bizim muzumuz şu anda 5 lira. Dolayısıyla ithal muz ucuz değil. O zaman burada başka bir hikaye var. O hikayeyi Ziraat Odası başkanımız söyledi. Transit geçişler. İran ve Irak’a gidip, hülle yoluyla tekrar buraya gelip vergi ödemeden iç piyasayı kontrol eden bir mekanizma var. Bizim bu mekanizmaya müdahale etmemiz lazım. Diğer taraftan insanımızın alım gücü çok düştü. Çalışan nüfusun yüzde 43’ü asgari ücretle çalışıyor. Bunun üzerine asgari ücretin altında emekli maaşı alanları da ilave edince toplumun yüzde 60’ından daha fazlası açlık sınırı altında ücretle yaşıyor. İstanbul’da asgari ücret alan bir vatandaş, iki odaya 1500 lira kira ödüyor. Faturalarını da ödeyince elinde para kalmıyor. Et alamıyor, çocuğuna süt alamıyor. Bu vatandaş nasıl muz alsın? Burada 5 lira olan muz, İstanbul’da 15 lira. Yani sorun üreticiden ya da tüketiciden kaynaklanmıyor, sorun yönetenlerin toplumdan yana, halktan yana, çiftçiden yana bir politika ortaya koyamamasından kaynaklanıyor. Örnek vermek gerekirse, Türkiye bugün Rusya’dan, Romanya’dan buğday almasa sofranızda ekmek olmayacak. 19 yılda 75 milyon ton buğday alınmış, 21 milyar dolar para ödenmiş. Rusya 25 yıl önce 30 milyon ton buğday üretiyordu, şimdi 80 milyon ton üretiyor. Biz 1980 yılında nüfusumuz 44 milyon iken 19,5 milyon ton buğday üretiyorduk, bugün 84 milyon nüfusumuz var, mültecilerle 90 milyon, TÜİK açıkladı 17 milyon ton buğday üretiyoruz. TÜİK’in rakamı da doğru değil, bu rakam 17’den daha az. Türkiye’nin her bölgesinde pamuk yetişir. 15 milyon ton pamuk almışız, karşılığında 25 milyar dolar ödemişiz. Toplam 122 milyar dolarlık tarım ürünü ve hayvan ithal etmişiz. Biz bütçe komisyonunda çalışıyoruz. Geçen yıl tarıma 24 milyar lira destek verdiler. 2022 yılında 25 milyar 800 milyon lira destek verilecek. Yani 1 milyar 800 milyon lira arttırıyorlar. Çiftçi 3 milyar litre mazot kullanıyor. Geçen yıldan bu yana mazot 2 lira arttı. Çiftçinin cebinden sadece mazot için çıkacak fazla para 6 milyar lira. Tarım girdilerinin toplam artışı yüzde 80. Sadece gübrede yüzde 300’e yakın artış var. Avrupa Birliği ne yapıyor? Yıllık bütçesinin yüzde 33’ünü çiftçiye destek olarak veriyor. Türkiye’de ise bu rakam bütçenin yüzde 1,5’i” dedi.
“GÜBRE FABRİKALARINI ÖZELLEŞTİRİP 20 MİLYAR DOLARLIK GÜBRE İTHAL ETTİLER”
“Böyle bir politikayla, böyle bir yönetim modeliyle çiftçinin sorununu çözebilir misiniz? Çözemezsiniz. Bu para, bu servet nereye gitti?” diye soran Sarıbal, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü: “1920-2002, 82 yılda Atatürk’ten başlayarak bütün hükümetlerin kullandıkları toplam para 740 milyar dolar civarında bir para. 2002’den 2020’nin sonuna kadar AKP ve saray iktidarının kullandığı toplam para 2,4 trilyon dolar. Bu parayla bir ülkeyi, bir coğrafyayı, bir devleti bütünüyle hava yoluyla, kara yoluyla, deniziyle, tarımıyla, sanayisiyle, ticaretiyle aklınıza ne geliyorsa yeniden defalarca inşa edersiniz. Fabrikaların büyük bir kısmını sattılar. Gübreden bahsediyoruz bugün. 13 gübre fabrikasını özelleştirdiler. Devletin kasasına giren para 266 milyon dolar. AKP döneminde 75 milyon ton gübre ithal edildi ve karşılık olarak 20 milyar dolar üzerinde para ödendi. Bu ülkeye kötülük yapmak için bir sınav açsanız, dereceye girenleri seçseniz bu ülkeye bu kadar kötülük, bu kadar ihanet edecek bir yapıyı kuramazsınız. Bir hükümet, bir devlet içeride ve dışarıda attığı her adımın toplumun hangi kesimine zarar verebileceğini ve bu zararı nasıl telafi edebileceğin öngörmek zorundadır. Rusya uçağının düşürülmesinin ardından domateste yaşanan sorun gibi. 5-10 yıl sonrasını göremiyorsanız o ülkeyi yönetemiyorsunuz demektir. Koşullar sizi yönetiyordur, siz sadece seyrediyorsunuzdur. Bugünkü yaşadığımız sorunların temeli bunlardır. Tarımda yaşanan sorunlar artık bir devlet sorununa dönüşmüştür. Tarımdaki temel sorunlar gıda krizine dönüşmüştür. Tarımda yaşanan sorunlar küresel ısınma ve iklim değişikliğinden değil, iktidarın 19 yıldır bitmesi geren GAP’a, KOP’a, Kızılırmak Projesi’ne, bitmesi gereken bütün projelere yeterli kaynak ayırmamasından kaynaklanmaktadır. Tarım meselesi artık bir ekmek meselesidir, açlık meselesidir. Bir devletin görevi de insanının karnını sağlıklı bir şekilde doyurabilmektir. Anayasada da bu belirtilmektedir. Peki hükümet vatandaşının karnını nasıl doyuruyor? Kendi çiftçisiyle rekabet ederek. İthalatı teşvik edip destekleyerek. Haziran ayında 1 ton buğdayın fiyatını 2 bin 250 lira olarak açıkladılar. Bugün bu ülke buğdayı 3 bin lira ile 3 bin 500 lira arasında ithal ediyor. Yani kendi çiftçisine verdiği paradan 1000 lira daha fazla para vererek yurt dışından buğday alıyor. İthal ettiği buğdayı içeride un ve yem sanayisine fiyatını düşürerek veriyor. Toprak Mahsulleri Ofisi 26 milyar liralık ithalat yapmış. Bunun 15 milyar lirası hazineden karşılanmış. Yani görev zararı. Et Balık Kurumu 644 milyon lira zarar etmiş, bunun 420 milyon lirası son bir yılda. Bu ithalatı teşvik etmek değil midir? Kendi çiftçinden neden buğdayı 3 bin 200 liradan almadın? Bazı ürünlerin de ihracatını yasakladılar. Bir ay sonrasını göremiyorlar. Pazarı kaybedeceklerini hesap edemiyorlar. Biz bugün ihraç ürünlerin çok rahat satabilmeliyiz ancak yasaklar dönemini yaşıyoruz. Bu sorunların adını da biliyoruz, çözümlerini de biliyoruz. İthalata para varsı benim çiftçime de var. Her gece mazota zam gelirken bu ülkenin insanı sesini çıkarmıyorsa oradan topladığın parayı yine bu insanlar için kullanacaksın. Uçan saray, kaçan saray, yatlar için değil, halkının mutluluğu ve refahı için kullanacaksın. Çiftçi sayısı 2 milyon 700 binden 2 milyona düştü. Çiftçi borcu 84 kat arttı. Çiftçi bankalara borcunu istediğinde malını mülkünü satsa borçlarını ödeyemeyecek duruma geldi. Bunların farkındayız, çiftçinin faiz borcunun tümünü sileceğiz. Gelir durumuna göre borçlarını nasıl ödeyebilecekse yapılandıracağız. Bunları sizlerle beraber yapacağız. En büyük sorunlardan birisi de birileri karar veriyor toplum uymak zorunda kalıyor. Bundan vazgeçeceğiz. Toplumun sorunlarını toplumla birlikte çözeceğiz. Muzun sorununu üreticilerle birlikte çözeceğiz. Hiçbir zaman umudumuzu kaybetmeyeceğiz. Umut yoksa ekmek yok. Hep birlikte başaracağız.”