Hüseyin KIRKGÖZ
Mersin’de Kamu Emekçileri Sendikası (KESK) üyeleri Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile işlerine son verilen kamu çalışanlarının görevlerine iadesi talebiyle her hafta olduğu gibi bu hafta yine eylem yaptı. Özgür Çocuk Parkı’nda düzenlenen eylemde, “Reddinizi reddediyoruz, KHK’lar gidecek biz kalacağız” pankartı açıldı. Burada KESK adına basın açıklamasını okuyan Eğitim Sen Mersin Şube Başkanı Mahmut Sümbül, Çalışma hakkının anayasanın 70. maddesinde kamu hizmetine girme hakkı olarak tanımlanarak güvence altına alındığını söyledi. AKP hükümetinin OHAL’i fırsata çevirerek on binlerce kamu emekçisinin çalışma hakkını herhangi bir yargısal süreç işletmeden, savunma almadan ve somut belge bilgiye dayanmadan ve evrensel güvenceleri ihlal ederek ellerinden aldığının ve ihraç ettiğini ifade eden Sümbül, “İhraç gerekçelerinin başında da “barış” talebini öne çıkardığımız eylem ve etkinlikler gelmektedir. Barış Akademisyenleri bu amaçla imzaladıkları bildiri gerekçesiyle yargılanmış ve beraat etmişlerdir” dedi.
KHK İLE 125 BİN 678 KİŞİ İHRAÇ EDİLDİ
KHK’lar eliyle resmi rakamlara göre 125 bin 678 kamu görevlisinin ihraç edildiğini hatırlatan Sümbül, “Haksız, hukuksuz şekilde 4 bin 270’i OHAL KHK’leriyle, 431’i bu süreçteki Yüksek Disiplin Kurulu kararlarıyla ve 60’ı 375 sayılı KHK’nın geçici 35. Maddesi ile olmak üzere KESK’e bağlı sendikaların toplam 4 bin 761 üyesi ihraç edildi. Komisyonun verdiği kararlarda ret oranı yüzde 87,3’tür. Bu oran barış imzacısı akademisyenlerin açıklan an dosyalarında yüzde 100’dür. Komisyonun ret ettiği dosyalara itirazların yapıldığı mahkemeler bugüne kadar KESK’lilerin 312 dosyasını karara bağlamış, bu dosyalardan sadece 10’u için iade kararı vermiştir. Burada da ret oranı yüzde 99 olmuştur. Buradan bir kez daha çağrıda buluyoruz: Hukuka ve uluslararası sözleşmelere aykırı, etkin olmayan, denetlenemeyen, kendisini anayasa ve yasalar üstü gören, hükümetin bir organı gibi çalışan ve idari bir mekanizma olan OHAL Komisyonu derhal lağvedilmelidir. Haklarında memuriyeti engelleyen herhangi bir kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan, hukuken suç olmayan gerekçelerle ihraç edilen tüm kamu görevlileri bütün haklarıyla birlikte derhal görevlerine iade edilmedir. Hukuksuz ihraçlardan dolayı mağdur olan tüm kamu emekçilerinin maddi, manevi hak kayıpları karşılanmalıdır. Mağdur olan ihraç kamu emekçilerinin mağduriyet giderilinceye ve hukuksuz ihraç edilen tüm kamu emekçileri görevlerine iade edilinceye kadar mücadele etmeye devam edeceğiz. Biz kazanacağız, geri döneceğiz” ifadelerini kullandı.
“KRİZİN TEK MASUMU BÖLGEDE YAŞAYAN HALKLAR VE EMEKÇİLERDİR”
Konuşmasında Rusya-Ukrayna savaşına da değinen Sümbül, “Çıkarları dışında hiçbir şeyi umursamayan NATO’nun Rusya’ya karşı kuşatma, yayılma ve genişleme stratejisi uyguladığını, Rusya’nın ise eski gücüne kavuşmak için kendi içerisinde baskı politikalarını süreklileştirerek dışarıya yönelik hegemonik güç politikalarını hayata geçirdiğini ifade ederek, “Savaş, Ukrayna’ya kimin hâkim olacağıyla ilgili. Emperyalist çıkarlar, yayılmacı ve sömürgeci hevesler savaşla sonuçlanmıştır. Ne yazık ki, tüm savaşlarda olduğu gibi en büyük bedeli ezilenler, emekçiler ödemektedir. Ukrayna krizinde de daha şimdiden yerleşim yerleri bombalanmaya başlanmış, çok sayıda sivil yaşamını yitirmiş ve yaralanmıştır. Oysa krizin tek masumu bölgede yaşayan halklar ve emekçilerdir. Bu nedenle geçmişten bu yana emekçiler ve ezilen halklar savaşa karşı barışı savunurken, emperyalistler sömürüyü ve savaşı varlıklarının temeli olarak görmüştür” diye konuştu.
“SAVAŞ, ÖLÜM, ACI, GÖZYAŞI VE YIKIM DEMEK”
Savaşın ölüm, acı, gözyaşı ve yıkım demek olduğunu vurgulayan Sümbül, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Savaş, baskı, şiddet ve sömürünün katmerlenerek artması demektir. Savaş, emekçilerin ekmeğinin küçülürken zenginlerin kasalarının dolması demektir. Savaş, emeğin haklarının tamamen ortadan kaldırılması demektir. Savaş, iktidarların baskı politikalarına kılıf uydurulması demektir. İnsan haklarının, hukuk ve adaletin hiçe sayılmasıdır! Çevrenin, doğanın tahrip edilmesi demektir. Savaş sürdükçe onlar kasalarını dolduracak, halk yoksulluğa mahkûm olacaktır! Bahsedilen ekonomik yaptırımlardan iddia edildiği gibi bankalar, sermaye değil en fazla yoksul haklar, emeği ile geçinenler etkilenecektir. Rusya’nın saldırıları durdurmasını, NATO’nun da silahlanmayı ve yayılmayı esas alan politikalarından vazgeçmesi gerekir. Askeri paktlar dağıtılmalı, başka ülkelerdeki askeri varlıklar sonlandırılmalıdır. Bu kapsamda Ukrayna’daki tüm yabancı güçler geri çekilmelidir. Ülkemizde ve dünyada savaşa, silahlanmaya ayrılan kaynaklar kamusal hizmetlere, insan onuruna yaraşır bir yaşam için kullanılmalıdır. Savaş çığırtkanlarına, savaştan nemalanmak, kendi baskı politikalarına yeni bir gerekçe yaratmak isteyenlere taviz verilmemelidir. Emek ve demokrasi güçleri savaş isteyen emperyalistler ve emperyalist politikalara karşı barış mücadelesini yükseltmeli, barış bloğu oluşturmalıdır. Konfederasyonumuz bu konuda üzerine düşen her türlü sorumluluğun gereğini yapacaktır.”