Mersin’de eğitim enkaz altında kaldı


Eğitim-Sen Mersin Şubesi, Mersin’de eğitimin durumunu paylaştı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın depreme hazır olmadığını iddia eden Şube Başkanı Mahmut Sümbül, “Mersin’de eğitim sınıfta kaldı. Türkiye’nin eğitim sistemi, çocuklar ve gençler için okurken mutlu, gelecekleri için umutlu olacakları bir eğitim ortamı sunmaktan çok uzaktır. Her yıl katlanarak artan ve kalıcı çözüm beklenen eğitim sorunlarıyla başlayan yeni eğitim yılı öncesinde ne öğrencilerin ne velilerin ne de eğitim emekçilerinin beklentilerinin karşılandığını söylemek mümkündür” dedi.

 

Tarih : 11 Eylül 2023 Pazartesi 14:19

Necdet TAŞ

Eğitim-Sen Mersin Şubesi, Mersin’de eğitimin durumunu paylaştı. Sendikanın hizmet binasında raporu kamuoyuyla paylaşan Eğitim-Sen Mersin Şube Başkanı Mahmut Sümbül, “2023-24 eğitim öğretim yılı, Türkiye’de eğitimin karşı karşıya olduğu ve geçtiğimiz yıllar içinde birikerek büyüyen sorunlarının gölgesinde açılmaktadır. Eğitim emekçilerine, eğitimin tüm bileşenlerine ve öğrencilerimize yeni eğitim-öğretim yılında başarılar diliyoruz. Özellikle son birkaç yıldır derinleşen ekonomik kriz soncunda artan fiyatlar okul masraflarını ciddi oranda arttırmış, çocuk okutan ailelerin bütçelerini derinden sarsmaya başlamıştır. Türkiye’nin eğitim sistemi, çocuklar ve gençler için okurken mutlu, gelecekleri için umutlu olacakları bir eğitim ortamı sunmaktan çok uzaktır. Her yıl katlanarak artan ve kalıcı çözüm beklenen eğitim sorunlarıyla başlayan yeni eğitim yılı öncesinde ne öğrencilerin ne velilerin ne de eğitim emekçilerinin beklentilerinin karşılandığını söylemek mümkündür” şeklinde konuştu.

“ÇÖZÜMSÜZLÜK POLİTİKALARI EĞİTİME ZARAR VERİYOR”

Türkiye’de eğitim sistemi uzun süredir ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğunu ileri süren Sümbül, “Eğitimin temel sorunlarına yönelik çözümsüzlük politikaları bizzat iktidar ve MEB eliyle yapılan yasal düzenlemeler ve fiili dayatmalar eşliğinde sürdürülmektedir. Siyasi iktidarın eğitim alanında, uzun süredir kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda attığı adımlar, çeşitli vakıf ve derneklerle iş birliği halinde hayata geçirilen ‘dini eğitim’ merkezli uygulamalar, başta öğrenciler olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve velileri doğrudan etkilemektedir. Ekonomik kriz ve hayat pahalılığı, gıda fiyatlarının yükselmesi, kırtasiye ve katlanan okul fiyatları nedeniyle aileler, çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılamakta ciddi anlamda zorlanmaktadır. Seçim sonrasında peş peşe gelen zamlarla birlikte veliler, çocuklarına günlük harçlık vermekte zorlanmanın yanı sıra beslenme çantalarını dahi dolduramama korkusu yaşamaktadır. Ayıca deprem bölgesinden gelen öğrencilerimiz için koşullar çok da zorlaşmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı’nın öncelikli gündeminde ise öğrencilerin okul masrafları ve beslenme sorunları değil, İmam Hatip okullarını evrensel alternatif bir model olarak bütün insanlığın hizmetine sunmak, “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesi kapsamında okullarda ‘manevi danışman’ sıfatıyla imam ve vaiz görevlendirilmesi gibi politika ve uygulamalar bulunmaktadır. İzmir, Eskişehir ve Tekirdağ’da başlayıp hızla ülke geneline yayılan bu proje ile zorunlu din dersleri yanında seçmeli bu tür dersler de zorunlu hale gelmektedir. ÇEDES projesi başta olmak üzere “Laik Eğitim, Laik yaşam ve Eşit Yurttaşlık” talebi ile bu uygulamalara itirazı olanlar 16 Eylül saat 17’de İzmir Gündoğdu meydanında bölge mitinginde buluşacaklar. Aynı gün ve aynı saatte ülkenin her yerinde alanlara çıkarak tepkimizi ortaya koyacağız. Uygulamaların devam etmesi durumunda miting vb. eylemler Türkiye’nin her yerine yayılacaktır” diye konuştu.

“EĞİTİM SORUN YUMAĞI HALİNE GELDİ”

Türkiye’nin eğitim sisteminin yıllardır benimsenen piyasa merkezli, rekabetçi ve sınav merkezli eğitim politikaları sonucunda tam bir sorun yumağı haline geldiğini öne süren Sümbül, açıklamasına şöyle devam etti: “Türkiye’de okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar eğitimin bütün kademeleri, uzun yıllardır en temel işlevlerini yerine getiremez durumdadır. Bu durum kaçınılmaz olarak eğitimin niteliğini de olumsuz etkilemektedir. Türkiye’deki bütün eğitim kurumları, iktidarın ırkçı, mezhepçi, ayrımcı ve otoriter uygulamaları nedeniyle gerçek işlevlerinden hızla uzaklaştırılmıştır. İktidarın eğitim başta olmak üzere, toplumsal yaşamın bütün alanlarında uyguladığı baskı, şiddet ve dayatmacı uygulamalar, laik eğitime, eşit, özgür ve demokratik yaşama karşı açık bir meydan okumanın yaşandığını göstermektedir. Çağdaş ve nitelikçe yeterli bir eğitim hakkından bahsedebilmemiz için eğitim; herkesi kapsamalı, yeterli sürede verilmeli, yaşam boyu ulaşılabilmeli, kamusal bir anlayışla parasız olmalı, içeriğinin çağdaş, bilimsel ve laik olmalı, resmi dil yanında diğer ana dillerde de yapılabilmelidir. Okullarda verilen eğitimin içerik bakımından dini değil, bilimsel esaslara dayalı olması, eğitimin gerçek anlamda laik ve demokratik bir yapıda örgütlenmesi için tüm emek ve demokrasi güçleriyle birlikte mücadelemizi sürdüreceğimiz bilinmelidir.  Ülkedeki etnik, dilsel, kültürel ve inanç çeşitliliği eğitim programlarında ve ders kitaplarında neredeyse hiç yansıtılmamaktadır. Eğitime erişimde, kız çocukları, mülteci çocuklar, anadili farklı olan çocuklar, engelli çocuklar ve geçici koruma altındaki çocukların dezavantajlarını ortadan kaldıracak adımlar yıllardır atılmamıştır. Ana dilde eğitim seçmeli derslere sığdırılamayacak kadar bilimsel, pedagojik ve insan hakları açısından zorunluluktur. Bir an önce anayasal güvence ile anadilinde eğitimin önü açılmalıdır.”

“ATAMALAR YETERSİZ”

Türkiye’nin, engellilerin eğitimi konusunda gelişmiş ülkelerdeki uygulamalarla kıyaslandığında olması gereken düzeyin çok gerisinde olduğunu iddia eden Sümbül, “Engellilerin eğitim alma ve meslek edinme taleplerini gerçekleştirme olanakları son derece sınırlıdır. Son yıllarda, sayıları hızla artan özel eğitim merkezlerinin denetimsiz uygulamaları nedeniyle engellilerin ve ailelerinin mağdur edildiğine ilişkin örnekler artmaktadır. Türkiye’de başta eğitim kurumları olmak üzere, genel ve yerel hizmetlerin planlanması ve yürütülmesi aşamalarında engelli yurttaşların koşulları ve ihtiyaçları dikkate alınmamaktadır. Engellilerin önemli bir bölümü kendi başına ihtiyaçlarını giderememekte, aile bireylerine bağlı ve bakıma muhtaç şekilde yaşamını sürdürmektedir. Türkiye’de okul çağında olup da özel eğitim alamayan çocuk sayısı hala çok yüksektir. Özel eğitim için gerekli bilgi, hizmet ve fiziksel çevre koşullarının özel eğitim kapsamında olan engelli çocuklar için yeterince ulaşılabilir hale getirilmemiş olması düşündürücüdür. Ataması yapılmayan binlerce öğretmen atama beklerken yüz binden fala meslektaşımız “ücretli öğretmen” olarak çalışmaya devam ediyor. Geriye kalan öğretmenlerin bir kısmı özel sektörde zor şartlarda çalışmaya mecbur kalırken önemli bir kısmı da mesleği dışında çalışmakta, iş aramakta veya iş bulamayıp hayatına son vermektedir. Oysa eğitim öğretimin yüz binlerce öğretmene daha ihtiyacı var ve bir an önce atamaları yapılmalıdır. Eğitim ortamında çalışan emekçiler baş, uzman, düz, sözleşmeli, ücretli, taşeron vb. adlarla ayrıştırılmakta ve rekabet ortamı ile binlerce işsize hedef haline getirilmektedir. Eşit işe eşit ücret mücadelemiz her zamankinden çok daha önemli bir hale gelmiştir. Ayrıca haksız hukuksuz yere işinden ekmeğinden edilen ihraç emekçiler bir an önce tüm hakları ile birlikte işlerine iade edilmeli ve bu hukuksuz uygulamalara yol açanlar hukuk karşısında hesap vermelidir. Bunun için sonuç alıncaya kadar mücadelemiz devam edecektir” şeklinde konuştu.

“AİDAT AYRIMI YAPILIYOR”

Okullarda, özellikle eğitimde 4+4+4 düzenlemesine geçilmesinin ardından sınıfsal bölünmeler geçmişe oranla çok daha net bir şekilde yaşanmaya başladığına dikkat çeken Sümbül, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Okullarda aidat veren sınıf, aidat vermeyen sınıf ayrımları yapılmakta, aidat veren öğrenciler fiziksel olarak daha temiz ve daha donanımlı sınıflarda okurken, aidat vermeyen öğrenciler daha az donanımlı sınıflarda ve sağlıksız koşullarda eğitim görmeye zorlanmaktadır. Öğrencilerimizin barınma, beslenme ve ulaşım sorunları artarak devam ederken deprem nedeniyle Mersin’de yıkım veya güçlendirme gerekçesiyle boşaltılan okullar nedeniyle beslenme ve ulaşım çok daha büyük bir sorun haline gelmiştir. Bunun temel nedeni Ülkemizin deprem gerçeği her yıkıcı depremden bir süre sonra yetkililer tarafından unutulduğu ve üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmediği gerçeğidir. İmam Hatip okulları öğrenci sayısı sınırlı kalmasına rağmen bu konuda inat eden MEB bir an önce deprem sonrası çürük raporu verilen işyerlerimiz için gereğini yaparak tekli eğitim yapılabilecek uygun eğitim ortamları oluşturmalıdır. Öğrencilerimiz için bir öğün ücretsiz yemek ve eğitim emekçileri için barınma ve ulaşım için destek ödemeleri yapmalıdır. Mevcut eğitim sistemi okulda ve toplumsal yaşamın her düzeyinde rekabeti, hizmetin bedelini ödemeyi, öğrenci ve velilerin müşteri olarak görülmesini hedeflerken, eğitim sistemi içindeki sınıfsal eşitsizlikler giderek derinleşmektedir. Aynı okul içinde sınıflar, aynı bölgede okullar ve farklı bölgelerdeki okullar sürekli birbirleriyle rekabet içine sokulmuş durumdadır. Biz eğitim emekçileri olarak parasız, bilimsel, laik, kamusal, demokratik, ana dilinde, cinsiyet eşitlikçi ve ekolojik bir eğitim için mücadelemizi yükselteceğiz. Ancak Eğitim Sen güneşinin aydınlatan gücüne güç katarak insanca yaşayacağımız bir ücret ve çalışma koşulları ile demokratik bir Türkiye mümkün olabilecektir. Tüm eğitim emekçilerini mücadelemize güç katmaya davet ediyoruz.”

 

Paylaş :
Etiketler :  

Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!





 
  Akdeniz Gazetesi




 
  FLAŞ HABER
 

  BASIN İLAN KURUMU İLANLAR

 
  EN ÇOK OKUNANLAR
  • Bu Ay
  • Bu Hafta
  • Dün
  • Bugün


  SOSYAL MEDYA
 
 

 


  

 
 
ANASAYFA BİK İLANLAR İLETİŞİM KÜNYE GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
akdenizgazetesi.net © Copyright 2019-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA