Haber Merkezi
Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi’ne tepki gösteren DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, “İktidarın ekonomide geçmişin muhasebesini yapmadan yol alması mümkün değildir. Ekmen, yeni bir yola çıkmadan geçmişin muhasebesini iyi yapmak gerektiğini ifade ederek, “Malumunuz, ekonomide rasyonel politikalara dönüşün seneyi devriyesini yaşıyoruz. Dün, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek, oldukça uzun süredir çalışılan büyük bir tasarruf paketini açıkladılar. Ama doğrusu geçtiğimiz yıl, bugünlerde herkes bir yıl içerisinde enflasyonda düşüş beklerken, geçen hafta içerisinde Merkez Bankası enflasyon tahminini yukarı yönlü revize etmişti. Bunun artık kaçıncı yukarı yönlü revize olduğunu hatırlamıyoruz. Tek haneli enflasyon için en iyi ihtimalle üç yıllık bir süre konuşuluyor. Tabi bugün yeni kararlar adeta bir hükümet değişikliği varmış gibi ifade ediliyor. Ancak bu hale nasıl geldiğimize dair bir değerlendirme yapılmıyor. Şunu açıkça ifade etmek lazım ki; bizi bu hale getiren aktörlerle ve yaklaşımla, sahici bir yüzleşme yapmadığımız zaman bugünden ileriye doğru bir yol almamız mümkün değildir” dedi.
“İKTİDAR VE VATANDAŞIN EKONOMİ GÜNDEMİ FARKLI”
Hazine ve Maliye Bakanı, vatandaşın enflasyonla mücadeleye ikna edilemediğini açıkça ifade etmekten çekinmiyor diyen Ekmen, “çünkü ekranlarda açıklananlar ile kâğıt üstünde yazılanlar ayrı” dedi. Ekmen, vatandaşın sokakta ve hayatının değişik evrelerinde karşılaştığı gösteriş, görgüsüzlük, yolsuzluk ve israfın bambaşka bir seviyede olduğunu ifade etti. Ekmen, krizin nasıl derinleştiğini şu sözlerle hatırlattı: “Merkez Bankası 2021 yılında peş peşe faiz indirimine başladığında dönemin Ekonomi Bakanı, Türkiye'nin ekonomi yönetiminde yabancı muhasarasına son vereceğini iddia ediyordu ve adeta beraatını alacağını ifade ediyordu. Ancak aynı günlerde Merkez Bankası %8 ile piyasayı fonlarken sanayici faizle işletme kredisi bulamıyor, hazine ise ortalama %27 ile borçlanıyordu. Ekonomi Bakanı kendi beratını alıp siyasetten kaçarken yerine gelen bakanımız ise ışıltılı, sempatik sözlerle insanlara 6 ay uyumalarını, 6 ay sonra bambaşka bir Türkiye'ye uyanacaklarını vaat ediyordu.” Ekmen, ekonomide gelinen noktayı şöyle ifade etti: “Bugün geldiğimiz nokta tam 95 yıl boyunca oluşmuş iç ve dış borç stoku, 2018 yılına kadar yaklaşık 900 milyar iken; son beş yılda 8 kat artarak bugün 7 trilyon olmuştur. Yani doğmamış bebeğimiz ileriye doğru telafisi mümkün olmayan bir şekilde borçlandırılmıştır. 6 ay sonra güzel günlere uyanmayı bekleyen esnafımız ise maalesef bugün itibariyle ampullerini, floresanlarını, LED ışıklarını kapatmış ve tam anlamıyla karanlığa mahkûm olmuştur. Maliyeti korkunç bir servet transferi gerçekleştirildiğini belirten Ekmen, zenginin daha zengin, fakirin ise daha da fakir olduğuna dikkat çekti. Milletvekili Ekmen; “Asgari ücretlinin bir aylık maaşıyla bir öğünde yemek yenilen lokantalar dolup taşmış, emeklinin bir aylık maaşıyla üç kişinin yemek yediği mekanlarda randevuyla yer bulunamaz hale gelmişken çoğu vatandaşımız evine bir kilo et götüremez hale düşürülmüştür.”
“ON NOBEL'Lİ BİR İKTİSATÇI DAHİ GELSE, İŞİNİZİ DÜZELTEMEZ”
Ekmen, iktidarın ekonomi yönetimindeki dünü ve bugününü şu sözlerle değerlendirdi: Tecrübeye, bilime, akla aykırı bu süreçte maalesef Nas savunusu adı altında Allah'a ve Kur'an'a mal edilmiştir. Evet, bu durumun sürdürülemez olduğu açıktı ve 14 Mayıs'tan sonra bir adım atıldı. Rasyonel politikalara dönüş adı altında Sayın Mehmet Şimşek ekonominin başına getirilmeye ikna edildi. Ancak Sayın Şimşek maalesef tek kanatlı bir kuş gibi sadece kendi alanında sınırlı kararlar alabiliyor. Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan'ın bir sözünü hatırlatmak istiyorum: Bu bakış açısıyla ve bu politikalarla gittiğinizde on Nobel'li bir iktisatçı dahi, gelse işinizi düzeltemez. Bugün Mehmet Şimşek gibi birini bakanlığın başına getirmek, Cevdet Akçay gibi birini Merkez Bankası'na atamak onların kredibilitesinden bize bir fayda üretiyor mu? Emin değilim. Ama yaşananlar sürekli revizeler ve atılması gereken büyük yapısal adımların atılmaması nedeniyle bu ve benzeri isimlerin de kredibilitesinin hızla tüketildiğini ve bunun da özellikle son on yılda savrulan bu iktidar anlayışının kaçınılmaz bir sonucu olduğunu ifade etmemiz gerekiyor.”