Haber Merkezi
Mersin Barosu Konferans Salonunda düzenlenen seminere, Mersin Barosu Başkanı Bilgin Yeşilboğaz, yönetim kurulu, Mersin Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Şirin Güner, avukatlar, stajyer avukatlar, kadın ve çocuk dernekleri, sivil toplum örgütleri, kamu kurum ve kuruluş temsilcileri katıldı. Seminerde Yargıtay 19. Ceza Dairesi Üyesi Dr. İhsan Baştürk, ‘Kadına karşı şiddet ve çocuk istismarıyla mücadelede ceza hukuku koruması’, Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Nevzat Alkan, ‘Cinsel saldırılara adli tıp yaklaşımı’, Akdeniz Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğretim Üyesi Işık Tunçel ise, ‘Kadın ve çocuk odaklı haberlerde, hukuk ve medya temsilinin toplum üzerindeki etkisi’ konularında katılımcıları bilgilendirdi.
“CİNSİYET AYRIMCILIĞI ŞİDDETİ MEŞRULAŞTIRIYOR”
Seminerin açılış konuşmasını yapan Baro Başkanı Bilgin Yeşilboğaz, kadının Cumhuriyet dönemi öncesinde baskı altında olduğunu belirterek, “O dönemde kadının adı da yoktu, kadının kendisi de yoktu, kadının hakları da yoktu. Cumhuriyetin kurulmasından sonra, Medeni Kanun’un kabulü ile birlikte, kadınlar artık toplum hayatında çok daha fazla rol almaya, daha fazla görünür olmaya başladılar. Ancak ülkemizdeki demokratik yaşamın sürekli darbelerle kesintiye uğraması ve demokrasiyi içselleştirememiş belli bir kesimin baskıları nedeniyle, kadınlar toplum içerisindeki kendi etkin rollerini maalesef sahiplenemediler. Onlara bu haklar verilmedi. Demokrasi içselleştirilirse, kadınlar güçlenir. 21. yy. artık hakların ortaya net bir şekilde çıkmaya başladığı, mücadelenin en üst safhaya çıkmaya başladığı bir dönem oldu. Kadınlar artık sokakta, işte, aile yaşamında her yerdeler. Sanatta, sporda, çalışma yaşamında çok başarılı rollere soyundular ve çok da başarılı oluyorlar. Bu, erkek egemen zihniyetine sahip olan kesimi çok rahatsız etti. Bir ego yarışına girildi, ego çatışmasına yöneldiler. Kadınların daha üstün olmasını kabullenemediler. Bu da maalesef aile içi şiddet dediğimiz, kadına şiddeti doğuran etkenlerin başında geldi. Doğumdan itibaren çocuklarımızı, erkek-kız diye kategorileştiriyoruz. Onlara istemediği kimliği vermeye çalışıyoruz. Toplum bilinci de bundan oluşuyor. Aile içinde başlayan cinsiyet ayrımcı yaklaşım ve baskıcı sistem toplum içerisinde devam ettiği andan itibaren, toplumda artık kadına karşı şiddet meşru hale getirilmiş oluyor. Kadına şiddetle mücadeleyi her saniye, günün her anında yapmamız gerekiyor. Bu mücadeleyi Mersin Barosu olarak her safhada vermeye devam ediyoruz. Kadın Hakları Merkezimiz çok aktif bir şekilde çalışıyor. Mersin Barosu, kadına şiddetin, çocuğa istismarın olduğu yerde, şiddeti uygulayanların karşısında olmaya devam etmektedir” şeklinde konuştu.
DEMİRCİOĞLU: İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİ UYGULANMALI”
6284 Sayılı Kanunun içeriği hakkında bilgiler veren Mersin Barosu Başkan Yardımcısı Fatma Demircioğlu, mevcut yasal düzenlemenin çok önemli bir kazanım olduğunu, ancak koruma tedbir ve önlemlerinin uygulanmasından kaynaklı sorunlar bulunduğunu, bu nedenle kadın cinayetlerinin özde politik olması da göz önüne alındığında, koruma tedbir ve önlemlerin yetersiz kaldığını söyledi. İlk imzacı ülke olan Türkiye’de, İstanbul Sözleşmesi’nin devlete, kadınların ve çocukların korunmasına yönelik getirdiği çok ciddi yükümlülüklerin, siyasi iradede tedirginlik yarattığını, bu nedenle sözleşmeden vazgeçilmesi ya da çekinceler konulmasının dillendirildiğini söyleyen Av. Fatma Demircioğlu, İstanbul Sözleşmesi’nden geriye dönülmeyerek uygulanması için gerekli düzenlemelerin derhal yapılmasını istediklerini belirtti. Mersin Barosu Kadın Hakları Merkezi ve Çocuk Hakları Merkezi olarak, kadın örgütleriyle birlikte mücadelede kararlı olduklarını ifade eden Av. Fatma Demircioğlu, kadına şiddet ve çocuk istismarı davalarını takip ettiklerini, ihtiyacı olan kadınlara adli yardımdan destek sunulduğunu söyledi. Av. Fatma Demircioğlu katılımcılara, şiddetin önlenmesi için gerekli tedbirler konusunda bilgilendirme yaptı.
BAŞTÜRK: “KAMU VİCDANINI TATMİN EDEN KARARLAR VERİLMELİ”
Daha sonra konuşma yapan Dr. İhsan Baştürk, “Yargıcın verdiği karar millet adına veriliyorsa, verilen karar milletin vicdanını tatmin etmelidir. Hiçbir şekilde kolay, gerekçesiz haksız tahrik ve iyi hal indiriminin, cezayı en altı sınırdan belirlemenin uygulanmaması gerektiğini, Yargıtay tüm kararlarında vurguluyor. Ceza Hukuku en etkili, en caydırıcı cezaları ortaya koymalı. Haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasında, cezanın bireyselleştirilmesinde, iyi hal indiriminin uygulanmasında, takım kravat giyen sanıkların duruşmadaki anlık görünüşü değil, olayın arka planı değerlendirilmeli. Toplum o insana hangi cezanın verilmesini, ya da verilmemesini bekliyor? Bu haksız tahrik indirimlerinin uygulanış şeklinde hakimlere ve avukatlara çok büyük görevler düşüyor. Kamu vicdanını tatmin eden kararlar verilmelidir” dedi. Cinsel saldırılara adli tıp yaklaşımı hakkında sunum yapan Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Nevzat Alkan ise, adli tıp sistemi, adli muayene, genital muayenede yasal düzenlemeler ve sorunlar, kadına yönelik fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddet hakkında bilgiler verdi.
TUNÇEL: “HABER BÜLTENLERİNDE KADINLAR GÖRÜNÜR HALE GETİRİLMELİ”
Öğretim Üyesi Işık Tunçel ise sunumunda, hak haberciliği noktasında kadın ve çocukların, erkek egemen yapının en fazla tercih ettiği tüketim malzemeleri olduğunun altını çizerek, “Medyada kadın yok sayma, önemsizleştirme, olumsuzlama, kurbanlaştırma ya da suçlama şeklinde çeşitli şekillerde temsil edilmektedir. Kadınlarla ilgili genel imge ve söylemler, şiddetin temsilinin, erkeğin kadından daha güçlü olduğunu öne süren ‘biyolojik farklılıklar’ ile başlıyor ve bu pratikte gazete sayfaları ve ekranlarda yerini buluyor. Haber bültenlerinde ‘kadınların yerine erkeklerin konuşturulmasından vazgeçilmeli; ağırlıklı olarak kadınların görüşlerine yer verilmeli, kadınlar görünür hale getirilmelidir” ifadesini kullandı.
“YAYIN ORGANININ YAYIN POLİTİKASI, ÇOCUK HAKLARINI İHLAL EDİYOR”
Çocuk haklarının korunması noktasında hem gazetecinin, hem de yayın organının politik ve erkek egemen yapısının etkin rol oynadığını belirten Tunçel, “Gazeteler ve diğer yayın organlarında çocuk içerikli haberlerin daha çok olumsuz içeriklerle sunuluyor olması, habere konu çocuğun ancak ‘mağdur’ ve/veya ‘zavallı’ olarak sunulduğu zaman, daha çok okunmasını sağlıyor. Bu da yayın organının yayın politikası nedeniyle aslında çocuk haklarını ihlal etmesi anlamına gelmektedir. Medya okuryazarlığı eğitiminin ilkokuldan üniversite mezuniyetine kadar sürdürülebilir olması elzemdir. Kişisel yargılar, tanımlar, toplumsal ifade veya dönem gazeteciliği bağlamında yeniden inşa edilerek, demokrasi öğrenimi, yurttaşlık öğrenimi ve vazifesi, çocukları çocukluğuna kavuşturacaktır” şeklinde konuştu.
Konuşmaların ardından Baro Başkanı Bilgin Yeşilboğaz panelistlere teşekkür etti.