Berna USLU
Mersin’de kadınlar Mersin Kadın Platfomu’nun çağrısıyla Kushimoto Sokağı’nda buluşup Barış Meydanı’na yürüyüş düzenledikten sonra basın açıklaması gerçekleştirdi. Kadın Cinayetlerini Acil Önle pankartı ile yürüyen kadınlar “Erkek şiddetine, erkek yargıya, hayatımızı kuşatmaya çalışan gerici kadın düşmanı iktidar politikalarına karşı duruyor, itaat değil isyan ediyoruz” diyerek yürüyüşünü basın açıklaması ile tamamladı. Yürüyüşe ve basın açıklamasına HDP Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan da katıldı. Basın açıklaması halaylar ve danslarla sona erdi. Yürüyüşte, Şili´de süren eylemlerde gözaltına alındıktan sonra işkence edilerek öldürüldüğü iddia edilen pandomim sanatçısı Danela Carrasco da anıldı. Çevredekilern alkışlarla destek verdiği kadınların yürüyüşü Özgecan Aslan Meydanı'nda halaylarla devam etti. Burada platform adına açıklama yapan Elif Yaşar, "Kadına yönelik şiddetin ve çocuk istismarının önlenebilmesi için, toplumsal cinsiyet eşitliğin temel alan bir yaklaşımla bütün kamu kurum ve kuruluşları kapsayan acil eylem planı hazırlanmalı. Kadına yönelik her türlü şiddet önleyen ve kadınları koruyan İstanbul sözleşmesi ve 6284 sayılı yasanın etkin uygulanması sağlanmalı. Kadın ve Eşitlik Bakanlığı kurulmalı" dedi.
TARSUS’TA KADINLAR YÜRÜYÜŞ GERÇEKLEŞTİRDİ
Tarsus’ta da Tarsus Platformu’nun çağrısıyla Halk Eğitim Merkezi Önünde toplanan kadınlar, Saat Kulesi önüne kadar yürüdü. Saat Kulesi’nin önünde basın açıklaması gerçekleştirildi. Basın metni Eğitim Sen Kadın Sekreteri Berna Kalav tarafından okundu. Kalav, “Kadınlar her geçen gün güvencesizliğe, işsizliğe daha fazla mahkum edilmekte, yoksullaştırılmakta, eril zihniyete, aileye mahkum edilmeye çalışılmaktadır. Kadınların birçok hakkını yüz yıl önce elde ettiği ülkelerde, bugün seçme-seçilme, üreme, boşanma, sosyal güvenceye sahip olma, eşit işe eşit ücret gibi en temel medeni, sosyal ve ekonomik haklar ayaklar altına alınmaktadır. Eşit işe eşit ücret için, işyerinde mobbing ve tacize, her türlü şiddete, savaşa, kürtaj yasaklarına, krize, yoksulluğa, işsizliğe, ayrımcılığa karşı, gerçek demokrasi ve eşitlik, insanca yaşam talepleri bugün dünyanın değişik coğrafyalarından duyulmaktadır. Ülkemiz özelinde kapitalizm, ataerki ve Siyasal İslamcı ideolojinin birlikte işleyişi ile kadınların ve LGBT’lilerin kamusal alandaki varlıkları tehlikeye girmiş, kadınların bedenine, kimliğine, emeğine yönelik saldırılar artmıştır. Kadınların kaç çocuk doğuracağından, nasıl giyineceğine, sokakta özgürce dolaşmasından, çalışmasına ve dahi kahkahasına kadar her şey AKP’nin temsil ettiği ideoloji tarafından şekillendirilmeye çalışılmaktadır” dedi.
“ŞİDDET HIZ KESMİYOR”
“Kadınların toplumsal yaşamda bir özne olarak var olmalarını, özellikle istihdamda ve siyasette temsil gücü oluşturmalarını, kendi kararlarını vermelerini ve bunun toplumsal mekanizmalarını oluşturmalarını, kendi varlığı için bir tehdit olarak gören bu anlayış, oluşturulan tekçi cinsiyetçi rejime karşı kadınların tepkilerini önlemek için ideolojik saldırılarını arttırmaktadır. " Avrupa Konseyi’nce, Mayıs 2011’de imzaya açılan, "İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen sözleşmeyi ilk imzalayan Türkiye, Kasım 2011'de parlementoda sözleşmeyi onaylamış, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi 2014 Ağustos'unda da yürürlüğe girmiştir. Buna rağmen eril şiddet hızını kesmeden devam etmektedir” diyen Kalav açıklamasını şöyle sürdürdü: “Her güne en az iki kadın ve trans cinayeti düşüyorken iyi hal, haksız tahrik gibi cezai indirimler uygulanmaya devam etmektedir. Eril yargının uyguladığı cezasızlık politikası , taciz ve tecavüzün artmasına neden olmakta, bizzat siyasal iktidar tarafından üretilen ve pompalanan cinsiyetçi söylemler kadınların sokakta, otobüste, metroda tanımadığı erkekler tarafından kıyafetleri bahane edilerek fiziksel şiddete maruz kalmalarına dayanak olmaktadır. İçeride ve dışarıda yürütülen savaş politikası, kutuplaştıran, ayrımcılığı körükleyen söylem ve uygulamalar kadın bedeni üzerinden yürütülmekte, kadına yönelik sistematik erkek-devlet şiddetini arttırmaktadır. 6284 No’ lu Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası yok edilmeye çalışılmaktadır. Oysa bu yasa, uygulamadaki eksikliklerine rağmen şiddeti önlemeye dair elimizdeki tek yasadır. Diğer yandan, mecliste boşanmayı önleme komisyonu aracılığıyla hazırlatılan yüzlerce sayfalık raporla, kadının aile içinde uğradığı şiddet meşrulaştırılmaya çabalanmaktadır. İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere imzalanan uluslararası sözleşmelerin gereğini yerine getirmeyenler, en son olarak nafaka hakkının peşine düşmüştür. Kadın erkeğe, aileye daha fazla bağımlı olsun hesaplarını yapanlara bugün buradan cevap veriyoruz: “Haklarımıza ve hayatlarımıza sahip çıkacağız. Aileye köle olmayacağız. Evde, sokakta, işyerinde artan şiddet ve bu şiddeti besleyen politikalara karşı Emine Bulut'un ''ölmek istemiyorum'' çığlığı, şiddete maruz kalan tüm kadınların sesi olmuştur; aynı zamanda kadınların isyanının simgesi olan bu yaşam çığlığını büyütüyor ''Şiddetsiz sömürüsüz eşit ve özgür yaşamak İstiyoruz.”