ZEYTİN DALLARIYLA ÇIKMIŞTIK SOKAKLARA!


Maya Derneği’nin ’Göç(men) Hikayeleri’ serisinin ilk konuğu Suriye iç savaşında 4 kuzenini kaybeden ve 2012 yılından bu yana Mersin’de yaşayan Ahmad Hajtaha oldu. Hikayesini ve Suriye iç savaşını anlatan Hajhata, “2011 yılında başlayan Suriye iç savaşında Suriye halkı ilk başta güller ve zeytin dallarıyla çıkmıştık sokaklara. Milyonlarca insandık. Rejim tehlikeyi duyduğu anda orduyu sokaklara dökmüştü ve üzerimize bombalar yağdırdı. Bu kadarını beklemiyorduk. Beklediğimiz şey insanların korkması ve susmasıydı. Arap Baharı’nı görmüştük evet, ama Suriye’de olmaz, bizim başımıza gelmez sanıyorduk. Ancak bizim de başımıza geldi ve Suriye’nin o çok dilli, dinli, etnik yapısından oluşan mozaiği kırıldı” dedi.

 

Tarih : 21 Ocak 2020 Salı 13:40

Necdet TAŞ

Mersin'de faaliyet gösteren Maya Derneği'nin 'Göç(men) Hikayeleri' serisinin birinci bölümü Kültürhane’de gerçekleştirildi. MAYA Derneği’nin Göç(men) hikayelerinin ilk konuğu Suriye iç savaşının başlamasının ardından 2012 yılında Mersin'e göç eden yüz binlerce göçmenden yalnızca biri olan Ahmad Hajtaha oldu. Suriye'den Mersin'e uzanan hikayesini ve yaşadıklarını paylaşan Hajhata, hikayesi ile dinleyenlerin savaş ve göç kavramlarını yeniden sorgulamasını sağladı. Suriye'de, Halep'in kuzeybatı tarafında kalan, Türkiye sınırına yalnızca 20 km uzaklıkta Keferkermin köyünde başlayan Ahmad'ın hayat hikayesi Mersin’de devam ediyor.

“GÜLLER VE ZEYTİN DALLARIYLA ÇIKMIŞTIK SOKAKLARA”

Hayat hikayesine köyünden bahsederek başlayan Hajhata, “Doğduğum köyün adı Keferkermin.. Arapça'da kefer, "çiftlik", kernim "özüm" demektir. Köyüm Keferkernim'de tarımla uğraşır, üzüm ve buğday yetiştirirdik. Üniversite için Halep'e gidene kadar o güzel köyde yaşadım. Halep Üniversitesinde Arap Dili ve Edebiyatı okudum. Sınavlarım yoksa mutlaka köyümde olurdum. O zamanlar farklı dinlerden, milletlerden ve düşünceden insanlardık. Çok farklıydık, ama bu farklılığı önemsemiyorduk. Adeta bir mozaik gibiydik. Ama bir gün köyümüzün üzerinde bir silah patladı ve o mozaik kırıldı. Tarih 15 Mart 2011'di. Arkadaşlarımla Umre'ye gitmek üzere Halep'ten Mekke'ye doğru giden bir otobüsteydik. Yaklaşık 5 dakika sonra şoför radyonun sesini açtı. Radyodaki haberde insanların rejime karşı sokaklara çıktığı söyleniyordu. İlk başta güller ve zeytin dallarıyla çıkmıştık sokaklara. Milyonlarca insandık. Rejim tehlikeyi duyduğu anda orduyu sokaklara dökmüştü ve üzerimize bombalar yağdırdı. Bu kadarını beklemiyorduk. Beklediğimiz şey insanların korkması ve susmasıydı. Arap Baharı'nı görmüştük evet, ama Suriye'de olmaz, bizim başımıza gelmez sanıyorduk. Umre'den geldikten sonra Suriye'deki durumlar yavaş yavaş kötüleşmeye başlamıştı. Önce insanlar silahsızken sonrasında silahlanmak zorunda kaldı. 2011'in Eylül ayına doğru insanlar korkmaya başladı ve iç göç başladı. 2011 yılından ülkemi terk etmek zorunda kaldığım ana kadar evimiz bir gün boş kalmadı. Tanıdığımız tanımadığımız insanların evine girdik ve evimizi herkese açtık. Suriye artık çok tehlikeli bir yola girmişti. İnsanlar ya tutuklanacağını ya da öleceğini düşünüyorlardı. Pek çok kişi o anda Suriye'yi terk etmeyi düşünmeye başladı ve sınır ülkelere büyük bir göç başladı. Herkes sıranın kendisine geleceği anı bekliyordu” şeklinde konuştu.

“İÇ SAVAŞTA 4 KUZENİMİ KAYBETTİM”

Savaşın ilk günlerinden köylerinin Türkiye yakın konumundan dolayı insanları Türkiye'ye göç ederken gördüklerini kaydeden Hajhata, “Binlerce insan... Kimisi Türkiye'ye girebildi kimisi ise sınırda kaldı. Ailem savaşa ve şiddete karşı olduğumu bildikleri için benim kadınları ve çocukları alıp Türkiye'ye götürmemi istediler. Ben ülkemi terk etmeye çok karşıydım. Ama yapacak bir şeyim yoktu. Sıra bana geldiğinde içimden dualar okuyarak köyümü terk ettim. 22 Mayıs 2012 tarihinde gece saat 12'ye doğru gelirken bize bir haber ulaştı. Rejim köye baskın yapacaktı ve köyün tüm erkekleri öldürülecekti. O anda köyümüzün nüfusu 12 bin civarındaydı. Bir saat içerisinde nüfus sıfıra inmişti. O zaman gördüğüm şeyleri asla unutamayacağım. İnsanlar çıplak ayaklarla bilmedikleri bir yere doğru koşuyorlardı. Hayatımda ilk defa böyle bir korku duydum. İnsanlardan duyardım ölümü, ama o anda hissettiklerim çok farklıydı. Bombalar beni veya ailemi öldürebilirdi. O anda Türkiye'ye göç etme kararı aldım. Oysa Türkiye'den de hep korkardım. O akşam dışarıdan yağmura benzer sesler geliyordu. Bomba sesleri. Bombalar köyün üzerine yağmur gibi iniyordu. Henüz ne kadar tehlikeli olduğunu bilmiyorduk. Köyden Türkiye sınırına 20 dakika sürecek bir yolumuz vardı. Ama maalesef yolumuz 6 saat sürdü. Direkt Reyhanlı'ya gitmektense çok dolaştık. Yoldayken hep geride bıraktığım insanları aramaya başladım. Onlara ne olmuştu? Telefonla kuzenime ulaştığımda savaşın ilk şokunu yaşadım. Dört kuzenim ölmüştü. Parçalarını yerlerden toplayıp bir poşetin içine koymuşlar. Ben ne yapacağımı bilemedim... 26 Mayıs 2012 tarihinde sabah saatlerine doğru Türkiye sınırına vardık. Sınırdan geçerken içinde ne olduğunu bilmediğimiz Türkçe belgeler imzaladık. Sonra öğrendik ki yazdığına göre iki yolumuz vardı: Urfa'daki mülteci kampına gitmek ya da Suriye'ye geri dönmek. Urfa'ya gitme kararı aldık. O gece Reyhanlı'da kaldık. Sabah uyandığımda tanımadığım birinin telefon konuşmasına şahit oldum. Savaşın ikinci şokunu tesadüfen öğrenmiştim. Suriye'de kalan eniştemi kaybetmiştik. Üçüncü şok yaklaşık 30 saniye sonra geldi: bir kuzenim Antakya'da bir hastanede ölmek üzereydi. İki seçeneğim vardı. Ya ailemle birlikte Urfa'ya gitmek ve kuzenimi ölüme bırakmak, ya da kuzenimi kurtarmaya gitmek. Ailemi henüz bir saat önce tanıştığım birine emanet edip Antakya'ya doğru yola çıktım” dedi.

“ÇADIRDA KALMAK, EN AZ SAVAŞTA KALMAK KADAR ZORDU”

Kuzeninin yaklaşık bir hafta sonra iyileştiğini ve onu da alıp Şanlıurfa'ya ailesinin yanına gittiğini ifade eden Hajhata, “Kampta sadece 15 gün kalabildik. Çok sıcaktı. Çadırda kalmak, en az savaşta kalmak kadar zordu. Bu şartlarda yaşamaya daha fazla dayanamadık. Bir arkadaşımdan İslâhiye'deki mülteci kampının daha iyi olduğunu duyduk. Arkadaşımın söylediğine göre orada çiçekler ve ağaçlar vardı. Bizim kaldığımız yerde yoktu. Yine zahmetli bir yolculuk sonrasında İslâhiye'deki mülteci kampına vardık. Bir süre de burada kaldıktan sonra 2012 yılının Temmuz ayında şehre yerleştim. O kamptan çıkıp şehre yerleşen ilk mülteci bendim ve İslâhiye'de yaklaşık 1 yıl kaldım. O sırada mülteciler şehre yerleşmeye başlamıştı. Orada birkaç arkadaşımızla bir okul açtık. Sonrasında ekonomik koşullar nedeniyle okul battı. E sonra biz de battık. Ekonomik sebepler hayatı zorlaştırmaya başladı. Ve ben sonra Mersin'de iş imkanının daha fazla olduğunu duydum. Yeni bir iş umuduyla geldiğim Mersin'de 2016-2017 yılları arası Arapça öğretmenliği yaptım. 2017'de ise öğretmenliği bırakıp Yuva Derneği'nde çalışmaya başladım. Hayatımın en mutlu zamanlarıydı. Yuva'da çalışırken tanıştığım Volkan arkadaşım beni Maya Derneği ile tanıştırdı. Yuva'nın büyük bir fonu olmasına, Maya'nın küçük bir fonla çalışmasına rağmen onların yaptığı işin daha değerli olduğunu düşündüm ve Maya ile yakından tanışmak istedim. Ve sonrasında Kültürhane ile tanıştım. Şu an bizi bir araya getiren şahane yer. Maya ve Kültürhane ile ruhum 7 yıl boyunca aradığı şeye kavuşmuştu. Maya ve Kültürhane, farklı din, dil, millet ve düşüncelere sahip insanların aynı masada oturabildiği yerlerdi. Suriye'de yıllar önce kırılan mozaiği burada buldum. Buradaki iletişim dili benim için çok kıymetliydi. Normal iletişim dillerinin dışında, bir sevgi dili vardı burada. Bu dil sayesinde kusurlu Türkçe ile konuştuğumda bile beni anlayabiliyorlar. Ben de onları anlayabiliyorum. O güzel iletişim dilinin herkese yayılmasını isterim. Dilerim ki günün birinde herkes bu dili konuşabilsin” şeklinde konuştu.

Paylaş :
Etiketler :  

Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!





 
  Akdeniz Gazetesi




 
  FLAŞ HABER
 

  BASIN İLAN KURUMU İLANLAR

 
  EN ÇOK OKUNANLAR
  • Bu Ay
  • Bu Hafta
  • Dün
  • Bugün


  SOSYAL MEDYA
 
 

 


  

 
 
ANASAYFA BİK İLANLAR İLETİŞİM KÜNYE GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
akdenizgazetesi.net © Copyright 2019-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA