Necdet TAŞ
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (GİGM) Uyum ve İletişim Dairesi Başkanlığı ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) işbirliğinde Mersin’de ‘Uluslararası Öğrenci ve Akademisyenler Sosyal Uyum Buluşması’ gerçekleştirildi. Akdeniz Bölgesini kapsayan ve "Akıl, bilim, mantık ve uyum" sloganıyla bir otelde düzenlenen toplantıya, Mersin Valisi Ali İhsan Su, GİGM Genel Müdür Yardımcısı Dr. Gökçe Ok, GİGM Uyum ve İletişim Dairesi Başkanı Dr. Aydın Keskin Kadıoğlu'nun yanı sıra Mersin, Isparta, Antalya, Burdur, Kahramanmaraş, Hatay, Osmaniye ve Adana illerinde göç alanında çalışan akademisyenler ile Göç İdaresinde çalışan uzmanlar katıldı.
“TÜRKİYE’DE OKUYAN ULUSLARARASI ÖĞRENCİ SAYISINDA ARTIŞ VAR”
Toplantının açılışında konuşan Mersin İl Göç İdaresi Müdürü Hüseyin Kemal İlday, Türkiye’nin göç hareketlerine karşı ciddi bir deneyimi olduğunu, son 150 yıl içinde birçok göç hareketini kendi bünyesine kabul ettiğini ve insani olarak yapması gerekenin ötesinde çalışmalar sergilediğini söyledi. Bundan sonraki süreçte de Türkiye’nin yardımına ihtiyaç uyan insanların yardımına koşmaya devam edeceklerini vurgulayan İlday, “192 farklı ülkeden 5 milyonu aşkın insanı ülkemizde misafir etmekteyiz. İnsanlar çeşitli nedenlerden ülkemize göç etmekte veya göç etmek zorunda bırakılmaktadırlar. Günümüzde ise öğrencilerin eğitim için ülkemize gelmelerinin gururunu yaşıyoruz. Ülkemizde son dönemde üniversite, araştırma merkezi, akademisyen sayısı ve uluslararası boyutta yüksek öğrenim alanında büyük bir değişim yaşanmaktadır. Son 10 yılda yüksek öğretim kurumlarımızda okuyan uluslararası öğrenci sayısında yüzde 75 oranda bir artış kaydedildi. Ve yine 25 bini burslu olmak üzere 148 öğrenci ile uluslararası arenada en fazla öğrenci ağırlayan ülkelerden biri halene geldik” diye konuştu. Dünya genelinde kendi ülkesi dışında eğitim görenlerin sayısının hızla artış gösterdiğine işaret eden İlday, kendi ülkelerinden başka ülkede eğitim görenlerin sayısı 1975’de 800 bin iken 2010’da 4,5 milyona ve bugün 7,5 milyona ulaştığını dile getirdi. Yabancı öğrenci sayısının 2030 yılında 20 milyona çıkacağının tahmin edildiğini kaydeden İlday, “Diğer yandan tüm dünyada yüksek öğrenime kayıtlı öğrenci sayısı da hızla artmaktadır. 2009’da yüksek öğrenime kayıtlı öğrenci sayısı 170 milyon iken 2025’de bu sayının 262 milyon olacağı tahmin edilmektedir. Ülkemiz bu alandaki çalışmalarını öncelikli olarak diğer ülkelerle kurulacak ilişkiler açısından çok önemli bir fırsat olacağını değerlendirmektedir. Bizler Mersin İl Göç İdaresi olarak, Göç İdaresi Genel Müdürlüğümüzün 2019 yılını ‘uyum yılı’ olarak ilan etmesi üzerine uyum çalışmalarımıza 2020 yılı içerisinde de hız kesmeden devam edeceğiz” dedi.
SARAYDIN: “BUGÜN DÜNYADA 70 MİLYON KİŞİ ZORLA YERİNDEN EDİLMİŞ DURUMDADIR”
BMMYK Uluslararası Koruma Müdür Yardımcısı Gökçe Saraydın da Nisan 2019’dan bu yana yürütmekte oldukları buluşmaların 3’üncüsü gerçekleştirdiklerini söyledi. Bugün dünyadaki bir çok insani kriz nedeniyle 70 milyon kişinin zorla yerinden edilmiş durumda olduğuna dikkat çeken Saraydın, “Bunun yaklaşık 25 milyonunu da uluslararası koruma arayışında olan ve uluslararası bir sınırı aşan mülteciler oluşturmaktadır. Yine bunların yarısını çocuklar oluşturuyor. Türkiye ise bugün yaklaşık 4 milyon mülteci ve sığınmacıya ev sahipliği yaparak, dünyada en çok mülteci barındıran ülke konumundadır. Türkiye, ev sahipliği yaptığı mültecilere koruma sağlama geleneğini sürdürmekte ve bu gelenek de Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ile kapsamlı ve hak temelli bir çerçeveye oturtulmuştur. Kanunumuz sadece mültecilerin uluslararası korumaya erişimleri ve haklarını düzenlemekle kalmamış, aynı zamanda Türkiye’de mültecilerin potansiyellerinin oluşturulmasını sağlayacak sosyal uyum kavramını da yine yasal bir zemine oturtmuştur” şeklinde konuştu. Sosyal uyumun sadece mültecileri ve yerel halkı ilgilendiren ikili bir süreç olmadığını, diğer birçok paydaşı ilgilendiren bir süreç olduğunu ifade eden Saraydın, akademisyenlerin de bu sürecin bir parçası olduklarını vurguladı. Bu kapsamda Türkiye’de akademisyenlerle işbirliği oluşturup, akademik çalışmaları izleyip, takip etmeye önem verdiklerini belirten Saraydın, Türkiye’de 2015’ten bu yana mülteciler üzerine yayınlanmış 160’ın üzerinde makale bulunduğu bilgisini verdi. Saraydın, “Özellikle Suriye krizinin başlarında bu akademik çalışmalar ivme kazanmış ve kamplar ile yasal mevzuat çerçevesinde şekillenmişti. Ancak son yıllarda görmekteyiz ki, bu akademik çalışmalar daha çok sosyal uyum alanında yoğunlaşmış durumda” şeklinde konuştu.
OK: “TÜRKİYE, BUGÜN ARTIK GÖÇE HEDEF ÜLKE HALİNE GELDİ”
Toplantının açılışında konuşan Göç İdaresi Genel Müdür Yardımcısı Dr. Gökçe Ok, Uyum ve İletişim Dairesi Başkanlığı ile yaklaşık iki yıldır Türkiye’de göç politikaları ve uyum faaliyetleri adına önemli işler yapıldığını söyledi. Türkiye’nin göç politikalarının şekillenmesi noktasında fikirlerin açık yüreklilikle ortaya konulması gerektiğinin altını çizen Ok, “Bizim bu perspektife ihtiyacımız var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bugün göç politikalarını dünyanın hiçbir ülkesinin gerçekleştiremediği bir kapasite ile akılla, bilimle ve mantıkla kurguluyor, yürütüyor ve yönetiyor. Bu, çok açık ve net” dedi. Geçen yıllarda Balkanlardan, Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya gitmeye çalışan Suriyelilere uygulanan insanlık dışı davranışları ve Amerika sınırında yaşanan insanlık dramını örnek veren Ok, Türkiye’nin onlardan farkını şöyle anlattı: “Biz onlardan farklı olarak hem düzensiz göçü hem de düzenli göçü 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun bize verdiği yetki ve sorumlulukla gayet güzel bir şekilde yönetiyoruz. Ama biz bu işi yaparken zeminimizi bir noktaya basıyoruz; o da insanlık ve vicdandır. Türkiye’nin farkı budur. Bir zamanlar transit geçiş ülkesi veya köprü vazifesi gören Anadolu, bugün artık göçe hedef ülke haline geldi. Bugün bazı konuşmadığımız parametrelerden dolayı Türkiye artık göçe hedef konumunda. Göçün transit olarak geçtiği bir ülkeden ziyade göçe hedef durumundayız.”
“GÖÇ YOLCULUĞU DEVAM EDECEK”
Türkiye’nin çok yakın coğrafyasında insani dramlar yaşandığına dikkat çeken Ok, bu insani dramlar sonucunda bugün Türkiye’de 3,6 milyon geçici koruma statüsünde Suriyeli bulunduğunu kaydetti. Göç terminolojisinde ‘kardeşlerimiz ve misafirlerimiz’ kavramı bulunmadığını, ancak Türkiye’nin bu kavramları insanlık ve vicdan borcundan aldığını ifade etti. Ok, “Elbette ki, göç terminolojisinde bu iki kavram yok ama siz bundan uzak durduğunuz müddetçe göçü bir politika olarak yönetmeniz de mümkün değil. Çünkü göç yolculuğu hiç durmayacak, artarak ve katlanarak devam edecek. Afganistan’da insanlar Hindukuş Dağlarında ağaçlardan yaprak yiyorlar ve aylık 15 dolar ile geçinmeye çalışıyorlar; o da iş gücüne ulaşabilenler. İnsanlar, ‘aylık 200-300 dolara ulaşabilirim’ hayalini kurdukları müddetçe, doğudan batıya doğru medeni olduğunu iddia eden ülkelere göçmeleri konusunda akıl ve felsefe olarak önlerinde hiçbir engel duramaz. Yoksulluk, yoksunluk, kıtlık, su kaynaklarına erişimin azaldığı bir durumda ve iklim göçü bir tehlike kapımızda olduğu müddetçe de bu mobilizasyon durmayacaktır. Hatta akademik çevrelerde, bir müddet sonra Avrupa ve Amerika kıtasının kuzeyinin de farklı coğrafyalara hareketleneceği, göçeceği konuşuluyor. Sadece 2050 yılında 350 milyon insanın yerinden ve yurdundan edileceği konuşuluyor” diye konuştu. Türkiye’nin bu göç hareketleriyle ilgili kısa, orta ve uzun perspektifte politikalar geliştirmek durumunda olduğunu vurgulayan Ok, “Bu yolda akıl alabileceğimiz, fikirlerine başvurabileceğimiz tek nokta akademi noktasıdır. Biz, ‘Dünya 5’ten büyüktür’ derken, medeniyeti elinde tutanlar dünyanın geri kalan kısmının kaynaklarını bu kadar hoyratça tüketmemelidir. Yakın dönem politikaları ve yakın coğrafyamız için bu fotoğrafı çekmemiz gerekiyor. Biz, batının bilimi, felsefesi, sanatı, teknolojisine ‘hayır’ demiyoruz ama batının bir de insanlık ve vicdan sacayağına oturmayan bir başka yüzü var. Kanlı ve karışık bir eli ve aklı var. İşte o ikinci Avrupa, elini bu coğrafyadan çeksin, bu coğrafyanın zenginlikleri bu coğrafyanın çocuklarına yeter de artar bile” ifadelerini kullandı.
“İKİ SENE İÇİNDE TÜRKİYE’YE 50 MİLYON İNSAN DOLAR”
’Sınır kapılarını açalım Avrupa’ya gitsinler’ söylemini ve yapılan eleştirileri de değerlendiren Ok, “Sınır kapılarını açıp da sığınmacıların, mültecilerin, göçmenlerin Avrupa’ya geçmesi noktasında bir akıl yürütürseniz, iki sene içinde Türkiye’ye 50 milyon insan dolar. Bu rakamı akademik bir modülleme ile veriyorum. Teknelerin batırıldığı bir Akdeniz’den Afrikalılar geçemediğine göre, Avrupa’ya gidebilmek için Ortadoğu üzerinden Anadolu’ya yönelecekler. Bu kadar açık ve nettir. Bangladeş, Afganistan, Pakistan zaten akın akın geliyorlar. Batı sınırlarınızı açtığınız zaman Anadolu’ya yönelecekler. Derdimiz büyük. Büyüdükçe de derdimiz büyüyecek. Ama bunlarla hep birlikte mücadele edebiliriz. Biz yönetemediğimiz krizlerden korkalım. Göçün kriz değil, fırsat olan kısmına odaklanmalıyız. Etkin bir sınır denetimiyle ve göçü kaynağında durdurarak düzensiz göçle mücadele etme azmimizi sonuna kadar gerçekleştireceğiz. Son 5 aydır ayrıca cumhuriyet tarihinde ilk defa ‘yabancı terörist savaşçı’ olarak kavramsallaştırdığımız insanları ülkelerine gönderiyoruz. Türkiye kimsenin oteli değil. Hem bu coğrafyayı karıştıracaksınız, kardeşi kardeşe kırdıracaksınız hem de bu yabancı terörist savaşçıları almayacaksınız. Hiç kimsenin böyle bir lüksü yok. Hem terörü üreteceksiniz hem de terörün maiyetini, terörize ettiğiniz ülkelere yükleyeceksiniz. Böyle bir şey yok. Düzensiz göç ile mücadele edeceğiz. Yakalama, geri gönderme sayılarımızın artması daha fazla insan geldiği anlamına gelmiyor; etkin bir şekilde mücadele ettiğimizi gösteriyor” dedi.
“GÖÇMENİN ADININ SADECE SURİYELİLER OLMASI BÜYÜK BİR HAKSIZLIK”
Göçü sadece Suriyeliler üzerinden dillendirmeye çalışmanın doğru olmadığını da belirten Ok, “Akademik unvan sahibi insanların bir takım meseleleri sadece Suriyeliler üzerinden anlatmaya çalışmaları ve modern zamanlarda göçmenin adının sadece Suriyeliler olması büyük bir haksızlık. Söyleyeceğimiz şeyler insanlık suçuna dönüşmemeli. İnsanları ayırmamamız ve ayrıştırmamamız gerekiyor. Uyum politikaları yapılıyor diye kıyamet kopuyor. Bizim uyumdan kastımız ahenktir. Biz buna entegrasyon, asimilasyon demedik. Kendi anlam dünyamız ile bir ruh verelim istedik. Uyum kalıcılık demek değildir. Uyum bir şekilde gelmiş olanlar ve günü geldiğinde gidecek olanların geriye döndüğünde buranın elçisi olabilmesinin adıdır. Kalıcı olanın da bu ülkeye katma değer üretebilmesinin adıdır. Suriyeliler bugün misafir olarak kalıyorlar, günü geldiğinde geri dönecekler. Bunların yetişmiş insan gücüne Türkiye neden vatandaşlık vermesin? Vatandaşlık dediğiniz bir aidiyet, ruh ve kimliktir. Burası için üretebilecek herkese kapı açık. Tüm dünya zaten bu tip göçlerle, vatandaşlıkla ileriye gidiyor. Göç alıp da geriye gitmiş hiçbir bir ülke yoktur” ifadelerini kullandı.
VALİ SU: “TÜRKİYE BİR CAZİBE MERKEZİ”
Mersin Valisi Ali İhsan Su ise göçün, insanlığın kaçınılmaz bir olgusu olduğunun altını çizdi. Dünyanın en merkezi yerinde bulunması, son yıllardaki siyasal istikrar, sosyal ve ekonomik gelişmeler, insan hak ve hürriyetlerindeki gelişmeler ile saygının, Türkiye’yi bir cazibe merkezi haline getirdiğine dikkat çeken Su, “Tüm bunlara ilaveten bizim insanlarımızın inancından, kültüründen kaynaklana insan sevgisi, insana bakış açısı, insanı yaratandan dolayı sevmesi ve kucaklaması da ayrıca herkes için ayrı bir cazibe merkezi oluşturuyor. Millet olarak bu imajımızın çok güçlü ve kuvvetli olması güzel bir şey. Türkiye’nin çevresindeki ülkelerde var olan istikrarsızlıklar, savaşlar ve açlıkların da göç olayını tetikliyor. Önemli olan, göçü yönetebilmektir. Ülkemizde 5 milyon civarında göçmen var ama gururla söylüyorum ki; göç konusunu çok güzel yönetiyoruz. Dünyada bu konuyu en iyi şekilde yöneten bir ülkeyiz. Bu da bizim artı değerlerimizden. Çünkü biz insana insan olduğu için değer veriyoruz. ‘Ondan istifade edelim, ondan yararlanalım, bize ne faydası olur’ diye düşünmüyoruz. Onun insani ihtiyaçlarını karşılama noktasında elimizden gelen her şeyi yapmaya gayret ediyoruz. Bundan sonra da devam edeceğiz. Bunu güzel yönetmek önemli. Bunun gelecekte de Türkiye açısından sıkıntılar oluşturmaması için çok iyi yönetilmemesi gerekiyor. İnşallah daha güzel işler başaracağız, hep birlikte yapacağız. Göçün iyi yönetilebilmesi için de bakanlığımız her kesim ile çok ciddi çalışmalar yapıyor, ‘neler yapabiliriz, neler yapmalıyız?’ sorularını sorarak, cevap arıyor ve buna göre politika belirliyor. Yani biz göç politikalarımızı masa başında yapmıyoruz. Akademisyenler ve buna konu olan kişilerle görüşmelerle, ortaya çıkan bilimsel veriler ile yönlendiriyoruz” dedi.