Değerli okuyucularımıza her yazımda hatırlatmak istediğim çok önemli konuların en başında GAZZE yer alıyor. Elimden geldiğince de bu zulüm devam ettikçe de hatırlatmaya devam edeceğim.

        Durumu sıradanlaştırmaya- unutmaya- unutturmaya çalışanlara inat her daim sayfamda anmaya çalışacağım. Elimizden gelen her ne varsa lütfen oradaki kardeşlerimiz yavrularımız için esirgemeyelim. Hiçbir şey gelmiyorsa elimizden, duaları dilimizden esirgemeyelim.

       18 aydan fazla bir zamandır, İsrail’in zulmü altında inim inim inleyen kardeşlerimiz, yavrularımız, annelerimiz, bacılarımız var. Bu insanlar dünyanın gözü önünde inanılmaz bir zulme ve hatta soykırıma maruz bırakılıyorlar.

       İsraillilerin içinde vicdan kırıntısı barındıranların kendileri bile bu zulme takat getiremiyorlar. Akıttıkları masumların kanlarının içinde boğulmaları kaçınılmaz bir son olarak önlerinde duruyor.

       Lütfen Gazze’yi unutmayalım ve unutturmayalım.

DENGE VE ÖLÇÜ

        Lübbü (özü, hakikati, gerçeği) bulmayan, kışır (kabuk, dış görünüş) ile meşgul olur. Hakikati tanımayan hayalâta sapar. Sırat-ı müstakimi (doğru yolu) göremeyen, ifrat ve tefrite düşer. Muvazenesiz (dengesiz) ve mizansız (ölçüsüz) olan çok aldanır, aldatır. Muhakemat (R.N. Sözler.)- 46

        Okuyup düşündükçe insanın ufkunu açan, ufkunu genişleten tespitlerdir bunlar.

        Atatürk Üniversitesinde soğuk bir kış akşamı Halk Edebiyatı hocası olan Prof. Dr. Muhan Bali’yle sohbet ederken ‘’dikkat edin dışı hoş olan insanların çoğunun içinin boş olduğunu görürsünüz’’ demişti bir gün. Hemen hocamızın söylediği sözü açayım da kimse alınmasın, gücenmesin, kızmasın.

      Üniversitedeyken şimdi birçoğu rahmetli olan hocalarımızın, hayatı derinlemesine yaşayan insanların genel kanaatleri ve gözlemleridir bunlar.

       Ne yani kendimize bakmayalım mı, dışımızın hoş olmasının kime ne zararı var diyenlere: Dışımızın hoş olması adına görüntümüze dikkat ederken iç dünyamızı ihmal etmemekle birlikte denge ve ölçüyü kaçırmamak gerekir anlamında söylemişti hocamız.

       Şu an çoğu insanın şikâyet ettiği görüntüler var caddelerde. Sanki her yer sahil. Bizim inancımıza, örflerimize adetlerimize ne oldu. Açıklığın, saçıklığın da bir sınırı olmalı diye düşünüyorum ben de birçoğumuz gibi. Yırtık diye giymediğimiz abartı derecede yırtık pantolonlarla (ki bu günlerde moda) gezmeye başladı gençler.

       Ucu bucağı nereye ulaştığı belli olmayan dövmeler yaptırıyor insanlar vücutlarına.

               Dövmelerin mürekkepleri Lenfoma kanserine sebep oluyor. Hem de dövme bu hastalıklara büyük oranda davetiye çıkarıyor. Dövme yaptıran ikiz kardeşlerde araştırmanın ne gibi sonuçlar verdiğini şaşırarak izleyeceksiniz. Kısa ama faydalı bir video. Kesinlikle sevdiklerinize tanıdıklarınıza dövme ile alakalı aşağıda göndereceğim linki muhakkak izlemelerini tavsiye edin. (1)

       Normalin anormal sayıldığı günleri yaşıyoruz. Başta bahsettiklerim can sıkıcı olsa da sakın canınız sıkılmasın. Çok güzel, aklı başında, yol yordam bilen bir nesil de mevcut aramızda.

        Hiç kimseden ümit kesmiş değiliz. Gençlikte çılgınlıklar, aşırılıklar oluyor. Dengesini ölçüsünü yitirdiği zamanlar oluyor. İnşaallah toplumumuz özellikle de gençlerimiz bir an önce toparlanır. Çünkü bizim her daim sağlam ve şuurlu bir gençliğe ihtiyacımız var.

Mutlu Bir Evliliğin Yapıtaşı Sanılanın Aksine Sevgi Değil

    Evlilikte güven yoksa sevgi buharlaşıyor!

Evliliğin bir aşk yuvası değil, bir güven yuvası olduğunu ifade eden Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Eğer ilişkide güven oluşturulamazsa sevgi zamanla buharlaşır. Bu nedenle evlilikte en önemli sihirli kelime sevgiden önce güven olmalıdır” demiş.

      Dağılan yuvaların temeline dinamit koyan en büyük kavramların başında geliyor güvensizlik. İnsanların birbirine güvenemediği yerde hiçbir iş doğru düzgün olmaz ne evlilik ne ticaret ne de temelinde güven barındıran herhangi bir iş.

 Sizler de böyle mi düşünürsünüz bilmiyorum. Ben kanaatlerimi yazıyorum sadece.

      Bu günlerde tahammülsüzlük ve beraberinde de şükürsüzlük had safhalarda diye yazacağım fakat eski eserleri, şiirleri okuyorum, çok eski zaman dizilerini filmlerini izliyorum, eski zamanlarla kıyaslamak mümkün olmasa da özellikle eşlerin birbirine tahammülsüzlüğünü gösteren eserlere rastlıyorum.

       Şükürsüzlüğün yuvalara dinamit yerleştirdiğine inananlar gurubundayım ben de. Bazen biz erkeklerin aç gözlülük gösterdiğini yazsam hemcinslerim bana kızmaz umarım.

       Bazen var olanla yetinmeyip, yapılanları ve verilen emekleri görmezden gelerek takdir edemeyişimiz. Bazen de saygı değer hanım efendilerin şükürsüzlüğü, komşuda, eşte, dostta var ben de neden yok diye başlayan ve haddimizi aşan isteklerine biz erkekleri boyun eğmek durumunda bırakmaları. Evet işte tam burası mayınlı bir alandır ki içine çok girmeden burada bitireyim.

      Rabbimiz Azze ve celle Bakara Suresi, 52. ayetinde: "Bundan sonra, (artık) şükredesiniz diye sizi bağışladık." diye buyuruyor.

      Yine Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Mübin de Nisa Suresinin, 147. ayetinde: "Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah azabınızla ne yapsın? Allah şükrün karşılığını verendir, bilendir.’’ Şeklinde bize uyarılarda bulunarak şükretmemizin karşılığını fazlasıyla vereceğini buyuruyor.

      Şükre dair onlarca ayet yolumuzu her daim aydınlatıyor. Rabbim istifademizi arttırsın.

      Ne yapacağınızı şaşırdığınızda, ümitsizliğe düştüğünüzde, doğru karara varmak istediğinizde hemen Kur’an’a sarılın. En doğru yolu bulacağınıza şüpheniz olmasın. Söylediklerimi nasihat değil bir tavsiye bir kardeş hatırlatması olarak düşünmenizi isterim.

       Yine yeni bir yazıda beraber olmak dileğiyle hoşçakalın, mutlu kalın, huzurla ve sağlıcakla kalın.

                                                                                                     Faruk RİFAİOĞLU

1. https://youtube.com/shorts/xPa41zGpzpo?si=cS2DjTTNkBfGG7W2