image

Okunma : 34  Tarih : 1.02.2025  E-Mail : 

 
Harun Arslan

MERSİN’İN “ SURİYELİLER ” HİKAYESİ - 3

Suriye’nin birçok alanda tanınmış başka ürünlerinin de, Mersin’e göçle gelen Suriyeliler sayesinde üretimini yapabilir ve ihraç edebilirdik; ama ne yazık ki olmadı.

Bizler bu katkıyı çok daha yükseklere çekebilecekken,  fırsatı değerlendiremedik.

Önceki dönem Büyükşehir Belediye Başkanının hakkını teslim etmem gerek. Kendisine konuyu açtığımda, Belediye desteğiyle Suriye’ye özgü üretim tesis ve atölyelerinin kurulmasında yardımcı olacağını ve her konuda destekleyeceğini söyledi.

Onlara çalışma, iş ve çeşitli faaliyet alanı yaratacak projeler sayesinde, bugüne kadar Suriyelilerle ilgili şikayet edilen konular ve gelecekte doğacak sorunlar ortadan kaldıracaktı.

Hem bu insanların yeteneklerinden, mesleklerinden yararlanılmış olacaktık; hem çok daha uyumlu yaşamamız sağlanacaktı. Bu konuda değerli okurların, Almanya’da çalışan milyonlarca vatandaşımızın verimli ve uyumlu ilişkiler kurabilmesi için uygulanan sayısız projeye dikkatlerini çekerim. Bizim Suriyeli misafirlerle uyumumuz çok daha kolaydır; kültür, inanç ortaklığı ve büyük ölçüde dilsel temasın ötesinde, yüzyıllara dayalı tarihsel hikayemiz var.

 

Merkezi Mersin’de olan TURAB (Türk Arap İşadamları Derneği ) önceki başkanı ile görüşüp birlikte bir çalışma yapılmasını talep etsem de, maalesef TURAB’ tan gerekli ilgi ve desteği göremedim.

 

Böylece, o dönem kentimize yararı dokunabilecek birçok Suriyeli iş insanı, kalifiye elemanlar ve ciddi sermaye Mersin’i terk ettiler.

Mersin’i terk eden birçok Suriyeli dışında, ellerindeki geçerli mesleklerini ve üretimlerini yapamayan birçok Suriyeli yanında, büyük çabalar sonunda Mersin’de firmaları olan, Mersin’in üretimine ve  ihracat kapasitesine  katkı veren Suriyeli yatırımcılar var; bunlar büyük ölçekte Mersinli işçiler için çalışma imkânı sağladılar.

Bu misafirlerimizin çoğu geri dönmeyecek, bizlerle birlikte yaşayacaklar. Bu olguyu da dikkate almalıyız. Mersin ve ülke ekonomisine katkılarını saygıyla izlemeli, çabalarına destek vermeliyiz.

 

Bu bağlamda yakından tanıdığım, izlediğim birinden söz edeceğim.

Kendisi Türkiye sevdalısı, Türkmen asıllı bir Suriyeli: Mohammad Fanssa.

Kendisini  tanıdıkça artan saygım yanında, hepimizi etkileyecek hikayesini dinledim. Kısaca paylaşıyorum:

1917 yılında II. Ordu Komutanı Mustafa Kemâl Halep’e gidiyor ve bir süre burada bir dostunun evinde kalıyor.

Bu dostu, sözünü ettiğim Mohammed Fanssa’nın dedesi Salih Fanssa.

Atatürk’ün Mersin ziyaretinde Salih Fanssa Halep’ten Mersin’e geliyor ve Atatürk ile görüşüyor.

Mohammed Fanssa atalarının bu özel anısını gururla anlatıyor.

Halep’te büyük kapasiteli sabun fabrikası savaşta tamamen yok olmuş.

Dedelerinin Atatürk ile dostluğunu ve Mersin de buluşmasını çok önemsemiş ve Mersin’den ayrılmak istememiş.

Kader onu bir asır önce Atatürk dostluğu ile atalarının geldiği kente, bu defa savaş sebebiyle getiriyor. 

Şu anda Mersin’de hem önemli ölçüde Türkiye içinde tüketilen, hem de Avrupa’ya ihraç edilen ürünlerin üretimini yapıyor.

Mersin’den Almanya’ya sıvı sabun ve defne sabunu ihraç ediyor ve ülkemize döviz kazandırıyor.

Ayrıca plastik poşetler imal ediyor ve Türkiye’nin her yöresine dağıtımını yapıyor.

Maalesef kendisi bazı olumsuz tepkilerle karşılaşmış; fakat  yılmamış, Türkiye’ye ve Türklere olan sevgisi giderek artmış.

Kentimizde daha fazla ticari faaliyette bulunmak istiyor.

Geçtiğimiz günlerde Suriye’ye gittiğini ve burada bazı üst düzey görüşmeler yaptığını biliyorum. Önümüzdeki günlerde Suriye -Türkiye arasındaki ticarette ve ilişkilerde önemli bir rolü olacağına inanıyorum.

*                      *                      *

Şu anda bu insanların bir kısmının burada evlilik yaptıklarını, mülk edindiklerini ve kalıcı olarak yerleştikleri; aile içinde Türkçe konuştuklarını, çocuklarını Türk Eğitim Sistemi içinde eğitip meslek sahibi yaptıklarını; üniversitelerimizde mezun binlerce genç Suriyelinin burayı ikinci vatan olarak kabul ettiklerini lütfen unutmayalım. Mersin’de bu saydığım niteliklere sahip Suriyeli misafirlerimizde dileyenler burada kalacak, uygun olanlara vatandaşlık verilecektir.

Bunlar artık Mersinlidirler ve Mersin’de kalacaklardır. 

Şimdi onlar istediği sürece Mersin’de bizim konuğumuzdur, hemşerimizdir ve hayatımızın her imkânını paylaşacağımız kardeşlerimizdir.

Temelde insan olarak, özelde ise bir Mersinli olarak bize düşen, bize yakışan budur; biz de öyle yapıyoruz. Her gün, bu ülkenin insanları olarak birbirimize ne acılar yaşatıyoruz; ihmallerle, kasıtlarla, komşunun acılarına kayıtsız kalarak nice insanımızın kaybediyor ve onların vebalini taşıyoruz. Tarihin kaydettiği savaşlar, katliamlar ve soykırımlar ve onca parlak vaatlerle başlayan modernite, ne yazık ki çok kötü tecrübelerle tıka basa doldu. Afrika’dan Filistin’e, Sudan’dan Latin Amerika’ya… çalışan zulüm makinası durmuyor, durmayacak. “Büyük insanlık” kimsenin umurunda değil; insanın derdiyle söz alan edebiyat ve şiir ve sanat kimseyi ilgilendirmiyor. Gündelik siyasetin soyut sloganlarıyla egosunu tatmin eden kitleler, sosyal-medya(!) çöplüğünde eşiniyor ama insanın sesini duyurmak neredeyse imkânsız.

Bakın, üç gündür Suriyeli savaş mağduru çocukların, kadınların, yaşlıların ve ebeveynlerin misafirlerimiz olduğunu, şu üç kuruşluk hayatımızda onlara insanca kucak açmanın ahlaki ve vicdani vebalini konuşmaya çalışıyorum. Belki hiç gereği yokken, işin ekonomik yanına dokunuyorum; ama bu kentte, insana ve hayata iyiliklerle yaklaşmayı gelenek edinmiş Mersin’de neler yaşandı!

 

Mezarlıkta iç içe  uyuyan her dinden, inançtan hemşerimizi, Müslüman mezarı başındaki papaz efendiyi, Hristiyan  hemşerimizin cenazesinde kuran okuyan imam efendiyi yok sayan  bir ilkel zihniyet, yolda Arapça konuşan bu kardeşlerimize laf attı, her üç tabeladan ikisinde ne anlama geldiğini dükkan sahibinin de bilmediği İngilizce isimler dururken, sosyal demokrat(!)  belediye başkanlarımız Arapça tabelalara savaş açmayı mesele bildi! Hepsinin dibinde nefrete dayalı bir gündelik siyaset anlayışının yattığını biliyorum; nefret ve kibir karışımı bir lanet halkası ise bizi insanlıktan çıkarır. Öyle oldu…

 

Umarım, dilerim hayatın önümüze koyduğu bu derslere zaman ayırırız; siyasetin de, ekonominin de, faşizan milliyetçiliğin de çok ötesinde ve üzerinde bir BÜYÜK İNSANLIK vardır; Yüce şairimiz Nazım Hikmet Ran’a ait Büyük İnsanlık şiirinin son dizeleriyle bitiriyorum: (7 Ekim 1958, Taşkent )

 

Büyük insanlığın toprağında gölge yok

                                         sokağında fener  

                                       penceresinde cam

ama umudu var büyük insanlığın

                                     umutsuz yaşanmıyor

 

HARUN ARSLAN…

 

 




 
  YAZARIN ARŞİVİ
 
 
 
  YORUMLAR
 
 
  YORUM YAZIN
 
Adınız Soyadınız :

Yorumunuz :

Güvenlik Kodu : Güvenlik Kodu
Kod :

 


 
  Akdeniz Gazetesi


 
  FLAŞ HABER
 

  BASIN İLAN KURUMU İLANLAR

 
  EN ÇOK OKUNANLAR
  • Bu Ay
  • Bu Hafta
  • Dün
  • Bugün


  SOSYAL MEDYA
 
 

 


  

 
 
ANASAYFA BİK İLANLAR İLETİŞİM KÜNYE GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
akdenizgazetesi.net © Copyright 2019-2025 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA