Mersin Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim İnan, İstanbul’da beklenen büyük depreme ilgili açıklamalarda bulundu. Marmara Denizinde büyük bir deprem beklendiğini kaydeden İnan, "Ayrıca Marmara Denizinde tarihsel dönem içerisinde biri 1509'da diğeri 1766 iki büyük depremin kaydedilmesi ve iki deprem arasındaki sürenin de 257 yıl olması da burada yine bir enerji birikiminin varlığına işaret eder. Bununla birlikte 26 Eylül 2019'daki depremin yeri, Marmara Denizi içerisinde uzun zamandır kırılma göstermeyen Kumburgaz fayının ucuna düşmekte ve burada yine bir enerji birikimine neden olmuştur. Tüm bu veriler Marmara Denizinde özellikle de orta bölümünde yer alan Kuzey Anadolu fayının oldukça yüksek bir gerilmeye uğradığını ve sonuçta da yakın bir zaman içerisinde bölgede 7'den büyük bir depremin var olma olasılığını güçlendirmektedir. Bu anlamda İstanbul ve Marmara Denizi çevresinde yer alan yerleşim yerlerinin ivedilikle depremle ilgili önlemleri çok geç olmadan alması gerekmektedir" diye konuştu.
"GELECEK YILLARDA DEPREMLER MEYDANA GELME OLASILIĞI ÇOK YÜKSEKTİR"
Son yıllarda Doğu Anadolu bölgesinde meydana gelen depremlere neden olan sistemin kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda 650 kilometre uzunluğu sahip olduğunu kaydeden İnan, "Yine son derece aktif olan Doğu Anadolu fay sistemleri olup bu Kuzey Anadolu fay sistemi ile Karlıova’da birleşirler. Karlıova'da başlayan fay sistemi, güney batıya doğru sırasıyla Bingöl, Elazığ doğusu, Hazar gölü, Sivrice, Pötürge, Çelikhan, Gölbaşı, Sürgü, Kahraman Maraş kuzeyi, Türkoğlu’nu geçerek oradan iki kola ayrılır. Bir kol Adana Yumurtalık diğer kol Amanoslar güneyinden geçerek Ölüdeniz fay sistemi ile birleşirler. Bu fay sistemi tek bir faydan değil birçok fay parçalarından oluşmaktadır. Bunlar sırasıyla ve farklı uzunluklarda kuzeydoğudan güneybatıya doğru Karlıova-Bingöl fayı, Palu-Hazar fayı, Hazar-Sincik fayı, Çelikhan-Gölbaşı fayı, Gölbaşı-Türkoğlu fay, Türkoğlu-Antakya faylarıdır. Bu fayların son meydana gelen depremlerle Karlıova parçası, Sivrice parçası ve son olarak Malatya Pötürge kısmı kırılmış olup, güneybatıya doğru bölümünde yer alan Çelikhan-Gölbaşı ve Türkoğlu-Maraş bölümünde uzun süredir herhangi bir sismik aktivite gözlenmemiştir. Bu nedenle bu bölümde gelecek yıllarda depremler meydana gelme olasılığı çok yüksektir" şeklinde konuştu.
"8 BÜYÜKLÜĞÜNDEKİ DEPREM BİN ATOM BOMBASININ PATLAMASINA EŞ DEĞER"
Büyüklüğün deprem sırasında açığa çıkan enerjinin ölçüsünü verdiğini kaydeden İnan, "Büyüklük logaritmik olarak artar. Örneğin 8 büyüklüğündeki bir depremde bin tane atom bombasının patlatılması sırasındaki açığa çıkan enerji kadar enerji yayılır. Büyüklüğü 7.4 olan 1999 Kocaeli depremi sırasında açığa çıkan enerji Hiroşima'ya atılan atom bombasının yaydığı enerjiden 400 kat daha fazladır. Bunu önlemek imkansızdır. Depremin süresi ne kadar uzun olursa verdiği zarar artmaktadır. Örneğin 1999 depremi 45 saniye, 2004 Güney Asya depremi tam 3 dakika sürmüştür. Deprem gece veya gündüz olması da etkili olmakta. Örneğin 17 Ağustos depremi gece 03.05'te herkes uykuda iken olmuş ve zararın artmasına neden olmuştur. Bu da bizim elimizde değildir. Deprem odağına yakın olmak zararı yine artıran bir nedendir. Bunu da engellemek olanaksızdır. İnsan kaynaklı nedenlerin başında bölgenin jeolojik yapısı özellikle de zemin yapısı gelmektedir. Binaların üzerine yapıldığı zemin ne kadar kötü olursa depremin verdiği zararlar aynı oranda artmaktadır. Zemin kötü ise bina sağlam dahi olsa binalar ya zemine gömülmekte yada yan yatmaktadır. Bunun örneklerine 1999 depremi sırasında Kocaeli, Adapazarı, Düzce ve yakın yörelerinde, 2011 Van depreminde ve 2020 Elazığ Sivrice depremlerinde sıkça rastlanmaktadır" ifadelerini kullandı.
"ZEMİN VE YAPI KALİTESİNİ İYİLEŞTİRİRSEK DEPREMİN VERDİĞİ ZARARLARI MİNİMUMA İNDİREBİLİRİZ"
Kötü zeminlerde meydana gelen hasarların insan kaynaklı olduğunu vurgulayan İnan, "Bunlar arasında en göze çarpanlar kalitesiz beton, malzeme hataları, eksik ve kalitesiz malzeme kullanımı, donatı hataları, kolon kirişlerde yapılan hatalar, etriye hataları sayılabilir. Bu hatalara bağlı olarak binalar iskambil destesi gibi üst üste ya da yanlara doğru yığılmaktadırlar. Yine bunun örneklerini 1999 Kocaeli ve 2011 Van depremlerinde görmekteyiz. Buraya kadar anlatılanların ışığında bir depremde meydana gelen hasarların depremin doğal özellikleri ile zemin ve yapı kalitesinden kaynaklandığı açıktır. Depremin doğal özelliklerini değiştirmek yada müdahale etmek imkansızdır. Buna karşın zemin ve yapı kalitesini iyileştirmek ise bizim elimizde olan bir durum olup, bunlara dikkate edersek depremin verdiği zararları minimuma indirmek olasıdır. Örneğin 17 bin 848 kişinin yaşamını yitirdiği 1999 Kocaeli depreminde zemin ve yapı stoğumuz iyi olsaydı ölü sayıları çok düşük düzeylerde kalırdı. Tüm bunlar acı birer gerçek olmasına karşın İstanbul ve Marmara bölgesinin depreme karşı hazırlıklı olduğunu söylemek çok büyük bir iyimserlik olur. 1999 depreminden sonra özellikle İstanbul’da ve Marmara Denizine bakan kesimlerinde yine gevşek zeminlere çok katlı binaların yapımına devam edildiği görülmektedir. Depreme karşı en iyi çözümün sağlam zemin üzerine az katlı kaliteli bina inşa etmek olduğunu kabul etmek gerekir. Bu açıdan son yıllarda bir takım düzenlemeler yapılmasına rağmen İstanbul için çok geç kalındığı bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır" dedi. (İha)