Necdet TAŞ
Doğu Akdeniz Bölgesi’nde 30 yerde maden arama ve işletme ruhsatı ihaleleri yapılacağının duyurulması üzerine Mersin Gazeteciler Cemiyeti’nde basın açıklaması yapan çevre derneği üyeleri, ihalesi planlanan yerlerinin genelinin su havzalarına çok yakın olduğunu ve bu durumun ormanlık ve tarım alanların talan edilmesinin yanında su havzalarını da kirleteceğini iddia etti. MGC’deki basın açıklamasına Mersin Çevre Derneği Başkanı Sabahat Aslan, Mersin Barosu Başkanı Bilgin Yeşilboğaz, Mersin Mimarlar Odası Başkanı Ünal Şahin katıldı.
“MADEN ARAMA İHALELERİ İPTAL EDİLMELİ”
Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri adına açıklama yapan Sabahat Aslan, “Dünyada ve Ülkemiz de uygulanan yanlış politikalar birçok krizin oluşmasına neden olmuştur. Bilimsellikten uzak Rant politikalarının sonucunda toprak, su ve hava kirlilikleri artmış, dünyanın ekosistemi bozulmuştur, artık Gezegenimiz ve insanlık yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelmiş olup, dünyamız ve Ülkemiz ciddi bir ekonomik ve sosyal krizlerle boğuşmaktadır. Küresel ısınma ve İklim krizi dünyanın geleceğini tehdit etmektedir. Dünya ekosisteminin bozulması Covid-19 virüsünün meydana gelmesine neden olmuştur. Bu tehlikeler ortada iken hükümetin önlem alması gerekirken bu tehlikeleri arttıracak adımlar atmaktadır. Ülkemizin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri uluslararası ve yerli işbirlikçi şirketlere peşkeş çekilmektedir. Mevcut maden çalışmaları yaşam alanlarımızda ciddi olumsuzluklar yaratıyor iken ilave yapılacak maden çalışmaları mevcut tehlikenin boyutlarını arttıracaktır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü Maden Arama ve İşletme Ruhsatları için 140. Grup ihale ilanı yayınlandı. Bu ilanda ülkemizin her yerinde toplam 766 maden arama ve işletme sahası ihaleye çıkarılıyor. Toplam 883 bin hektarlık bir alanı kapsayan bu ihalenin çoğunluğu altın, gümüş, platin, bakır, kurşun, çinko, demir gibi madenlerin bulunduğu IV. Grupta yer alıyor” ifadelerini kullandı.
MERSİN’DE 10 YERDE MADEN ARAMA RUHSATI VERİLECEK
Bu ihale ile 559 arama ve 134 işletme ruhsatı verileceğini kaydeden Aslan, “Ülkemizde Vahşi bir şekilde yapılan Maden aramaları ve İşletmeleri dağların, yeraltı ve yerüstü sularının, tarım, ormanlık ve mera alanlarının yok edilmesine neden olmaktadır. 766 maden sahasının 30 u Doğu Akdeniz bölgesindedir. Bunların 10’u da Mersin Merkez, Anamur, Silifke, Aydıncık, Gülnar, Erdemli ve Tarsus ilçelerinde bulunmaktadır. Madenlerin sahasının geneli tarım, mera, ormanlık, doğal ya da arkeolojik sit alanlarının içinde olup su havzalarına çok yakındır. Müdürlüğün ihaleye açtığı bu alanlarda hangi madenlerin aranacağı ya da işletileceği belirsizdir. 7 Eylül de ihalesi yapılacak olan bu yerler Devlet tarafından değil ihaleyi kazanacak şirketler tarafından işletilecektir. Bunun sonucunda rantı özel şirketler, zararı da kamu görecektir. Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri olarak bölgemizde planlanan maden arama ve işletme ruhsatları ihalelerine karşı başta yerel yönetimler olmak üzere meslek odalarını, siyasi partileri, sendikaları, vakıf ve dernekleri, çevre platformlarını, mahalle muhtarlarını bu mücadele sürecine destek vermeye çağırıyor ve ihalelerin acilen iptal edilmesini talep ediyoruz” dedi.
Yeşilboğaz, “MERSİN’İN HER TARAFI KUŞATILMIŞ DURUMDA”
Mersin Barosu Başkanı Bilgin Yeşilboğaz da, hükümetin gerçek anlamda son 20 yılda bir çevre politikasının olmadığını çok net bir şekilde görüldüğünü iddia ederek, “Ülkemizde meydana gelen bu doğal felaketler dünden gelen hataların bir ürünü. Doğal bir olay. En basiti bir kar yağışı ya da bir yağmur olayı bile bir felakete dönüşebiliyor. Burada hükümetin yatırımlarını ciddi anlamda yanlış yaptığını, dere yatakları gibi doğa tabiat alanlarını yok ettiği özellikle HES’lerin, çevrecilerin her zaman söylediğinin aksine ne kadar tehlikeli olduğunu gördük. Yani hem çevreyi ranta hem de insanlarınızı kurban ediyorsunuz. Öyle bir şeye hakkınız yok. 3-5 kişiye rant sağlayacaksınız diye insanların geleceği ile oynayamazsınız. Bu doğa sizin değil. Bunu alıp satamazsınız. İstediğiniz gibi değerlendiremezsiniz. Her şeyi artık kapitalist sistemde para olarak görmekten vazgeçmeleri gerekiyor. Burada anayasanın en önemli maddelerinden bir tanesi ‘Herkesin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı vardır.’ Anayasal sağlıklı yaşama hakkınız elinizden alınıyor. Vatandaşların bunu net bir şekilde görmesi gerekiyor. Bunların sadece bir avuç çevrecinin mücadelesi olarak kalması bizi son derece üzüyor. Halkın buna sahip çıkması gerekiyor. Artık hükümetin de ciddi bir anlamda çevre politikası üretmesi gerekiyor. Ne yaylalarınız ne doğal alanlarınız kaldı. Buralarda da mutlaka maden çıkarılacaksa doğal alanları yok edecek olan özellikle siyanür gibi tehlikeli maddelerin gündeme gelmesi var. Bu da hepimizin buradaki yaşam alanlarını tehlikeye sokacak. Mersin tarım alanı diyoruz maalesef tarım alanlarımız elimizden gidiyor. En son polipropilen tesisleriyle ilgili yapmış olduğumuz bir girişim vardı. Davamızı da açtık. Bu davalar da sürüyor. Yani her tarafımızı kuşatılmış bize yaşam hakkı vermiyor. Umarım bundan vazgeçerler” şeklinde konuştu.
HOPLAR: “MERSİN’İ ZEHİRLİYORLAR”
Mersin Çevre Derneği (MERÇED) Başkan Yardımcısı Kenan Hoplar ise, “Buna ek olarak en son polipropilen tesisine yerel yönetimler karşı. Akdeniz de, Büyükşehir Belediyesi de karşı. Yerel yönetimlerin bu konulardaki kararı alınmıyor, görüşleri dinlenmiyor. Geçen Akdeniz Belediye Başkanı ile görüştük, ‘Beni aştı’ diyor. Sorunun temeli biz toplumsal dinamiklerin yaşam alanlarımızı elimizden alanlara karşı birleşmemiz gerekiyor. Demokratik hakkımızı kullanmamız gerekiyor. Yani bunun dışında başka çözüm kalmadı. Hukuksal ve yasal anlamda hiçbir şey dinlenmiyor. Mersin bugün Soda ile Kromsan ile Akgübre ile zehirleniyor. Bu yetmiyormuş gibi Mersin’in tam göbeğinde polipropilen diye bir zehir fabrikası kuruluyor ve hiçbir yerel yönetime danışılmıyor. Sıkıntının temeli bu. Demokrasi diyoruz, neyle demokrasi olur? Yurttaşlar ile bireylerin varlığı ile meslek odaları ile demokrasi olur. Dinlenilmiyor hiç kimsenin görüşleri. Hangi siyasi parti olursa olsun hepsi ile görüşüyoruz. Çevre sorunu gündeme geldiği zaman siyasal parti diye görüş ayrılığı olmaması gerekiyor. Ekolojik yaşam ideolojinin ötesine geçti. Şu anda hepsi karşı olmasına rağmen ‘Bizi aşıyor’ deniyor. Acı olan tarafı burası. Biz hiçiz. Koskoca bir hiç haline getirildik. Seçme, seçilme hakkının hiçbir anlamı olmuyor. Sıkıntının temelinde yatan bu. Yani iktidar ‘Ben istediğimi yaparım kardeşim, birey, demokratik kitle örgütleri bunlar benim için hiç’ diyor. Buna karı demokratik yaşam hakkımızı kullanmamız gerekiyor, başka hiçbir şey kalmadı. Mersin’in göbeğine böyle bir kimyasal fabrikası kurulur mu? Tam tersine Soda’nın Kromsan’ın, Akgübre’nin ekolojik dengeye, insanlara zarar vermeyeceği bir yere taşınması gerekirken, onun yerine sen kentin içine, kalbine yeni bir kimyasal zehir fabrikası koyuyorsun. Yer altı suları yok oluyor, hava yok oluyor. Biz mersin’de yaşıyoruz. Benim hayatım Mersin. Mersinlinin burada bir var olma hakkı var, iradesini belirleme hakkı var. Biz neyiz? Yurttaş mıyız, bir hiç miyiz?” ifadelerini kullandı.
ŞAHİN: “HER ŞEYİMİZİ YOK EDİYORLAR”
Mersin Mimarlar Odası Başkanı Ünal Şahin de, “Özellikle HES’ler, maden aramaları ve bunların yanı sıra doğanın niteliğini ve sürdürülebilirliğini yok eden bir takım çalışmalar var. bu çalışmalar da özellikle Mersin Gözne Çatalağaç mevkisinde ki büyük taş ocakları ve onların daha sonra ÇED raporları ile mermer ocaklarına ve beton tesislerine dönüştürülmesi süreci. Yine Erçel tarafına yapılacak olan HES barajları. Bu yerler Nazım’ın şiirinde dediği gibi ‘Ulu çınarların gölgesinde, çeşmelerin aktığı’ yerlerdi. Ta ki HES ve oradaki Erçel barajı açılıncaya kadar. Şimdi çeşmeler orada kurumuş ve çınar ağaçlarının dalları kurumaya başladı. Sadece spekülatörlerin beklentisiyle böyle çalışmaların olması ve bunu yurdun her tarafında doğa katliamını doğuruyor. Doğa ile ilgili sadece ve sadece spekülatörlerin yatırım amaçlarıyla, sadece onların daha önce işlenmemiş arazilerine kaynakları götürmek amacıyla yapılan bu HES’lerin, taş ocaklarının biran önce durmasını istiyoruz. ÇED raporu yaoılan toplantıları basıyoruz ama ÇED raporu sunan kişiler ‘Biz bunu ülkenin geleceği için’ yapıyoruz diyorlar. 20 yıl içerisinde ülke ekonomisini binde 2 etkileyecek bir gelir elde edilmiş. Buradaki kayaları tamamını alıp satmak istiyorlar. Çin’in coğrafyasını düşünün, bir de Anadolu’yu düşünün. Yani buradaki taşların tamamını götürsek burada devede kulak yapacak. Dağlarımızı, topografyamızı, eski tepelerimizi, her şeyimizi yok etme pahasına böyle bir pazarlama karşımızda” dedi.