Hüseyin KIRKGÖZ
Çevre dernekleri, siyasi partiler, emek ve demokrasi bileşenlerinin oluşturduğu Mersin Nükleer Karşıtı Platformu (NKP), Fukuşime Nükleer felaketinin 11’inci yıldönümünde, Akkuyu’da benzer bir felaket yaşanmadan, bölgenin gerçek sahipleri olan ağaçlara, kuşlara ve halka teslim edilmesi çağrısı yaptı. Atatürk Parkı’nda saat kulesi önünde bir araya gelen platform bileşenleri, “Nükleer santrallerlerden vazgeçin”,“Akkuyu Fukuşima olmasın” pankartları açtı. Burada bir açıklama yapan Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Mersin Şube Başkanı ve Mersin Nükleer Karşıtı Platform Dönem sözcüsü Uğur Tulay, “Bugün 11 Mart. Fukuşima nükleer santralinde yaşanan kazanın üzerinden 11 yıl geçti. Kazanın izleri günümüzde hala silinmemiş ve radyoaktif atıkların verdiği tahribatın boyutları her geçen gün artmaya devam etmektedir. Yasak bölge her geçen gün genişletilmiş ve 150 binden fazla insan yaşadıkları bölgelerden uzaklaştırılmış ve bugün bile geri dönebilmiş değillerdir” ifadelerini kullandı.
“NÜKLEER BEKA SORUNUDUR”
“Tüm risk hesaplamaları yapılmış, her türlü tedbir alınmış, tüm felaket senaryoları çalışılmış Fukuşima nükleer santrali 11 yıldır çevreyi ve tüm canlıları zehirlemeye, insanları yaşadıkları yerleri terk etmeye mecbur bırakmıştır. Çok güvenli Fukuşima nükleer santralinde yaşanan sızıntının bunlara yol açtığı düşünülürse daha büyük bir kaza olması durumunda neler yaşanabileceğini burada söylemek bile istemiyoruz. Bugün geldiğimiz noktada sadece kaza durumunda konuşmanın yetmeyeceği bir senaryoyla karşı karşıyayız” şeklinde konuşan Tulay, “Rusya-Ukrayna savaşının gölgesinde elindeki nükleer silahları kullanmaktan çekinmeyeceğini açıkça ifade eden Rusya’nın bizim topraklarımızda ve ekonomik ömrünü tamamlayana kadar en büyük hissenin kendinde olacağı benzeri olmayan bir ihale modeliyle 1022 hektar vatan toprağı Rusya’ya peşkeş çekilmiş durumdadır. Nato’nun Rusya’ya karşı Ukrayna yanında tavır alarak savaşa girmesi durumunda bir Nato ülkesi olan Türkiye, kendi topraklarında savaş ilan etmiş olacağı Rusya’ya içerinde nükleer yakıt bulunduran nükleer güç santrali inşa ettirmektedir. Bu tek kelimeyle günümüzün moda söylemiyle bir “BEKA” sorunudur. Dünyada nükleer santrallerden vazgeçme eğilimi tüm hızıyla sürerken, çevre ve insan sağlığına zararları normal çalışma koşullarında bile bu kadar yüksek olan nükleer santral konusunda ısrarcı olmak, üstelikte bunu elindeki nükleer silah gücünü kullanmakla tehdit eden bir ülkeye yaptırmak ve bunun için vatan toprağını peşkeş çekmek olsa olsa akıl tutulmasıdır” dedi.
“TEHDİT ALTINDA YAŞAMAK İSTEMİYORUZ”
Nükleer santrallerin ve nükleer silahların insanlığın ve dünyanın geleceği için bir tehdit olarak önümüzde durmaya devam ettiğinin altını çizen Tulay, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Bugün Rusya-Ukrayna savaşı da bize bunun açık ispatıdır. Rusya Ukrayna’da bulunan Zaporijya nükleer santralini vurmuş ve bir anda başta Ukrayna, Avrupa ve Türkiye için büyük bir tehdit gelişmiştir. Neyse ki şu anda açıklanan duruma göre ek binada yangın çıkmış ve herhangi bir sızıntı saptanmadığı açıklanmıştır. Çernobil kazasından ötürü radyoaktif olarak kirlenmiş Ukrayna toprakları günümüzde bile devam eden bir tehdit iken, savaşın etkisiyle bu tehdidin hangi boyutlara ulaşacağını kestirmek olanaksız bir durumdur. Bu son durum bir kez daha göstermiştir ki her nükleer santral, her an bir nükleer bombaya dönüşebilir. Bizler nükleer tehdit altında yaşamak istemiyoruz. Gelin buna hep birlikte engel olalım ve buradan bir kez daha yüksek sesle haykıralım: Nükleer sevdasından vazgeçin. Bu BEKA sorununu ortadan kaldırın. Yeni Fukuşimalar, Çernobiller yaşanmasın. Cehenneme çevirdiğiniz, katlettiğiniz Akkuyu’yu bizler yeniden cennet yapmak için hazırız. Akkuyu’yu gerçek sahiplerine ağaçlara, kuşlara ve halka teslim edin. Hiroşima, Nagazaki, Çernobil ve Fukuşima’yı anarken yaptığımız bu açıklamaları Akkuyu’da yaşanacak bir felaket sonrası bizler yapamayacağız, sizler de dinleyemeyecek ve yazamayacaksınız. Bizler için bu açıklamaları ve üzüntülerini başka topraklarda bizler gibi düşünen başka insanlar yapacaklar. İşte bu yüzden hep birlikte yüksek sesle, soluğumuz tükenene kadar; Nükleere İnat, Yaşasın Hayat.”