Necdet TAŞ
Milli Eğitim Bakanlığı’nın belediyelere gönderdiği “kreş adı altında açılan yerlerin” uyarılması ve yenisinin açılmaması ile ilgili resmi yazıya tepki gösteren CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır TBMM Genel Kurulunda sert sözler kullandı. Konuşmasında Millî Eğitim Bakanlığının ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının genelgelerine tepki gösteren Başarır, “Öncelikle şunu söylemek isterim: Ülkede inanılmaz bir yoksullukla, ekonomik krizle, insanların, emeklinin, özellikle işçinin sıkıntısıyla karşı karşıyayız. Maalesef ki bu ülkeyi yönetenler çalışanları çok rahat olarak düşünüyor; her çalışanın evinde bir bakıcının, çocuklarına bakan ayrı bir işçinin olduğunu düşünüyor herhâlde. Daha çok yakın bir tarihte İzmir'de 1 ile 5 yaş arası 5 çocuk, annesi sokakta hurda toplamak zorunda kaldığı için evde yalnız bırakıldı ve yanarak öldü o çocuklar. Niye? Ne Millî Eğitim Bakanlığının ne Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının ne de belediyenin de diyebilirim bakın, kreşi yoktu. Şimdi Millî Eğitim Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına bir yazı yazıyor; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bir genelgeyle belediyelere bu yazıları yolluyor. En son şu anda elime ulaştı, Antalya Büyükşehir Belediyesine ulaşmış, aynen şu: Belediyelere bağlı "kreş" adı altında açılan yerler olduğu tespit edilmiş, bunlar okul öncesi eğitim faaliyeti gösteriyormuş. Bakın, yazı aynen bu: Kreş... Ben bunu anlamakta gerçekten zorluk çekiyorum. Bir ülkeye, yönetenler bu kadar kötülük yapabilir mi? Düşünün, bir bebek İstanbul'da dünyaya geliyor, yenidoğan setini yani tüm kremini, pudrasını, ilacını, çocuk bezini belediye veriyor; o çocuk büyümeye başlıyor, sütünü veriyor; 3 yaşına geliyor, kreşini veriyor; ilköğretim, ortaöğretim, lisede çantasını, kırtasiye malzemesini veriyor. Bunu o belediye başkanı yapıyor, Millî Eğitim Bakanı "Kreşleri kapat." Diyor” diye konuştu.
“TÜRKİYE'DE 653 TANE KREŞ VAR”
Türkiye'de 653 tane kreş olduğunu ve bunun da 210 tanesinin İstanbul'da olduğuna dikkat çeken Başarır, “105 tanesi İstanbul Büyükşehir Belediyesinin; 4 defa yemek veriliyor bu çocuklara ama bugün okullarda, ilköğretimde çocuklara bir dilim ekmek veremeyen Millî Eğitim Bakanı bu kreşleri sorguluyor. Sen kimsin kardeşim! Sen ne hakla bunu yapıyorsun! Peki, bu Millî Eğitim Bakanına -aslında bu yazı şöyle başlaması gerekirdi, İçişleri Bakanına yazması gerekirdi- sormak isterim: "Tarikat" adı altında bu ülkede ticaret, siyaset, eğitim yapan, örnek olarak Aladağ'da çocukların yanmasına sebebiyet veren, örnek olarak Hiranur Vakfı gibi bir tarikatın 6 yaşındaki bir çocukla, çocuk gelin vakasını bu ülkeye yaşatan ya da Ensar Vakfında olan rezalet durumlardan dolayı ticaret, siyaset ve bu eğitimle ilgili tüm alakalarının kesilmesi... Ha, bu Bakan bunu yapamaz, bu Bakan bunu yapamaz, bu Bakanın yegâne görevi bu ülkedeki tarikatlar ile Millî Eğitim Bakanlığı arasında "STK" adı altında sözleşme imzalamak. Şimdi, öyle bir noktadayız ki devlet kreş açmaz, devlet okulda yemek vermez, devlet hurda toplamak zorunda kalan bir kadına çocukları için bakım ücreti vermez, para vermez. Kim bunu yapar? Belediye. Belediyeye de "Kreşi kapat." Ölsün mü bu insanlar, ben soruyorum ya? Bu nasıl bir hastalıklı kafa, bu nasıl bir sorunlu kafa? Sonra, gelen tepkiler üzerine akşam saatlerinde "Kreşler bu kapsamda değil, biz bunu demedik." diye sarayın İletişim Başkanlığı -yanılmıyorsam- bunu yalanladı. Ama bakın "kreş" yazıyor "kreş", iki yerde. Ben beklerim ki bu ülkede belediyeler ve iktidar yani Ankara beraber bu işleri yürütsün. "Kreş mi açacaksın kardeşim? Çevre ve Şehircilik Bakanlığının binlerce dönüm arazisi var, ben veriyorum Sayın Başkan, kreşi aç. Teşekkür ediyorum, helal olsun sana." demesi lazım. Millî Eğitim Bakanının "Ya, ben öğretmen veriyorum sana, hoca veriyorum -teşekkür ediyorum- o çocukların başında dursun." demesi lazım. "Kapatalım." Niye? Cumhuriyet Halk Partili belediyeler bunu yapıyor. Bu anlayış bir felakettir, çok zor durumda olan 86 milyonun durumunu çok daha vahim hâle getirir. O zaman, kent mutfaklarını yasaklayalım, kreşleri yasaklayalım, erzak vermeyi yasaklayalım, çiftçiye desteği yasaklayalım -beyefendi de vermiyor, Sayın Cumhurbaşkanı- ne olacak bu insanların hâli? Aç kalacak. Bir koltuk için, o koltukta kalmak için bunları yapmaya değmez. Belediyelere dokunmayın, karışmayın diyoruz çünkü bu insanlar işlerini iyi niyetle yapıyor” dedi.
GENÇ TEĞMENLERE SAHİP ÇIKTI
Haklarında soruşturma açılan teğmenlerle ilgili de konuşan Başarır, “Şimdi, bugün Millî Savunma Bakanlığının bütçesi görüşülüyordu, herkes Sayın Bakandan genç teğmenlerle ilgili bir açıklama bekliyordu, ne olacak durumları? Sayın Bakan sadece soruşturmanın aralık ayında sonuçlandırılacağını söyledi. Oysa, biz "Ben bu üniformayı giydim, teğmenlikten general, Genelkurmay Başkanı oldum, bugün de Bakanım, Mustafa Kemal'in evlatlarına ben sahip çıkıyorum. Ben bu koltukta olduğum sürece kimse onlara dokunamaz." demesini beklerken aralık ayında soruşturmanın yapılacağını söyledi. Sonra bu işe kim cevap verdi? Hulusi Akar, Plan ve Bütçe Komisyonunda Millî Savunma Bakanlığını temsilen bana göre, bize göre buna en son cevap vermesi gereken kişi Sayın Hulusi Akar ve öyle bir cevap vermiş ki, demiş ki: "Siz Atatürk’e saygı duruşu yaparken bir grup asker çıkıp 'Bir de İstiklal Marşı okuyalım.' derse olur mu?" Olmaz da o okulları birincilikle bitirmiş bu askerler, teğmenler önce saygı duruşunda bulunup ondan sonra İstiklal Marşı'nın okunacağını Hulusi Akar'dan daha iyi bilir; bu bir. İki: Disiplinden bahsediyor, yaveri ve korumaları, çevresindeki birçok asker FETÖ'cü çıkmış, 15 Temmuzda derdest edilmiş adam disiplinden bahsediyor. Beraber eğitim aldığı silah arkadaşları, kendisi görev yaparken Genelkurmay Başkanlığı yapan bir kişi FETÖ tarafından kumpasla tutuklanırken buna seyirci kalan bir milletvekili, eski Bakan, eski Genelkurmay Başkanı disiplinden bahsediyor” şeklinde konuştu.
“ÜLKE BU DURUMU 101 YILLIK CUMHURİYET TARİHİNDE YAŞAMADI”
“Sarıklı bir amiral olmadık görüntüleri verirken bir tek kelime etmeyen bu Bakan disiplinden bahsediyor. Bu ülkede Mustafa Kemal'in askerleri, yıllardır cephede savaşmış komuta kademesindeki generaller tutuklanırken, FETÖ tarafından bir darbeye maruz bırakılırken ağzını açmayan bir kişi disiplinden bahsediyor ve bir yandan da bu askerlerin cezalandırılması gerektiği yönünde bir rey, düşünce ortaya koyuyor. Olmaz, olmaz, olmaz! Hepimiz, bu Mecliste Cumhuriyet Halk Partisi grubu da muhalefet grubu da o askerlerle onur duyuyor, o askerlerin söylediği o cümlelerle gurur duyuyor. Ama Hulusi Akar bu konuda, bir anlamda kararı Plan ve Bütçe Komisyonunda vatandaşlarla, 86 milyonla paylaşıyor” ifadelerini kullanan Başarır, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ya, sen niye görüş veriyorsun orada bir bakan varken? Ve disiplinden bahsediyor, yaveri tarafından derdest edilmiş bir asker bunu söylüyor. Hulusi Akar'ı da bu konuda görüş veren insanları da bu konuda görüş vermeyi bırakın, konuşmaktan ve düşünmekten bile bence men etmeleri, hayâ duymaları lazım. O yüzden, Türkiye'nin gündemi bu değil, bu genç askerlerle hiç kimse uğraşmasın. Bir ülke düşünün, televizyon sahipleri kürsüden tehdit ediliyor. Bir ülke düşünün, belediye başkanları sabah beşte alınıyor. Bir ülke düşünün, milletvekili cezaevinde. Bir ülke düşünün, sendika başkanları saat beşte gözaltına alınıyor. Bir ülke düşünün, bunların haberini yapan gazeteci tutuklanıyor. Bir ülke düşünün, bunlarla ilgili milletvekillerini, gruplarını Cumhurbaşkanı alenen tehdit ediyor. Şimdi, Türkiye, sıkıyönetim döneminden, 80 ihtilal döneminden çok daha geri durumda. Utanç duyuyorum ya; sendika başkanını alıyorsun, belediye başkanını alıyorsun, gazeteciyi alıyorsun, milletvekili cezaevinde. Türkiye böyle karanlık bir dönemi gördü mü sayın milletvekilleri? Utanç verici bir manzara; hiçbiri davet bile edilmiyor, sabah saat beşte evlerine zorla girerek yatağından alınıp götürülüyor. Ülke bu durumu 101 yıllık cumhuriyet tarihinde yaşamadı, ülke bu durumu asla hak etmiyor, yurttaşlarımız hak etmiyor; aydınlar, gazeteci, milletvekili, belediye başkanı, sendikacı, TV sahipleri hak etmiyor. Türkiye, günden güne karanlığa gidiyor; buna hep beraber direnmeliyiz. Bu direnci gösterenlere birileri sarayda "eşkıya" diyor ama bu bir hak aramadır; bu hak aramaya da hep beraber devam edeceğiz.”