Çevre sorunlarıyla ilgili TBMM Genel Kurulunda konuşan İYİ Parti Mersin Milletvekil Zeki Hakan Sıdalı, “Ülkemizdeki çevre ve doğa hakkı ihlallerinin artarak devam ettiği göz önünde bulundurulduğunda insan “Ne büyük ironi!” diyor. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevrenin kirlenmesini önlemek devletin en önemli görevleri arasında ancak bu görev son yirmi yılda ülkemizde çok yanlış anlaşıldı. İktidar, çevreyi ihya etmeyi, kendi çevresini ihya etmek olarak yorumluyor. Her yıl olduğu gibi bu 5 Haziranda da pahalı etkinlikler düzenleyip çevreyle alakalı büyük laflar edecek, ertesi günse ülkemizin altını üstüne getiren, doğamızı talan eden uygulamalara kaldığınız yerden devam edeceksiniz. Biz çevre ve doğayla pazarlık bile olmaz dedikçe siz, bırakın pazarlığı, insanlığın kaybedeceği bir savaşa giriyorsunuz; sonsuz hırslarınızla saldırdıkça saldırıyor, ne yarınımızı ne de gelecek nesilleri önemsiyorsunuz. İktidarınız boyunca imzanız olan tahribatları saymaya vaktim yetmez, yalnızca son dönemdekilere hızlıca bakalım istiyorum. Ülkemizde yarattığınız tahribat yetmemiş gibi bir de artık tahribat ithal eder duruma geldiniz. EUROSTAT’a göre Avrupa’nın plastik çöpünü en çok alan ülkeyiz, sayenizde Avrupa’nın çöp bertaraf tesisi hâline geldik” ifadelerini kullandı.
“ÇUKUROVA’YA TOHUM DEĞİL ARTIK, ZEHİR SAÇILIYOR”
Adana’daki 5 farklı çöp döküm sahasından alınan numunelerin yüksek kanserojen seviyesine sahip olduğunun raporlarla sabit olduğunu vurgulayan Sıdalı, “Ülkemizin en verimli toprağı olan Çukurova’ya tohum değil artık, zehir saçılıyor. Dünya harikası olarak nitelenen, uzmanların “Ayakkabıyla bile basılmaması gerekiyor.” dediği Salda Gölü’ne iş makinalarıyla girip dokusunu bozdunuz. Yüzyıllardır cennetten bir köşe gibi olan gölün suları çekildi, bataklık hâline geldi. “Koruyoruz, koruyacağız.” diye bir doğa harikasını daha hırslarınız, rant peşinde koşmanız yüzünden yok ettiniz. Karadeniz başta olmak üzere ülkemizin dört bir yanında yaptığınız hidroelektrik santralleri doğada, ekosistemde, bölgedeki canlı hayatında büyük tahribatlar yarattı, yaratmaya da devam ediyor. Davalar açılıyor, projeler iptal ediliyor, yanından yönünden dolanıp yine aynı yere HES yapmaya çalışıyorsunuz. Küçücük derelerin üzerinde bile 10 tane santralin olduğu bir yerde ne doğa kalır ne de çevre. İnsan için damarlar neyse yeryüzü için de dereler odur. Siz ülkemizin damarlarını tıkıyor, organlarını çalışamaz hâle getiriyorsunuz” şeklinde konuştu.
“VAHŞİ MADENCİLİĞE GÖZ YUMDUNUZ”
Vahşi madenciliğe göz yumarak ülkenin dört bir yanını âdeta köstebek tarlalarına çevrildiğini iddia eden Sıdalı, “Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener’le birlikte Kaz Dağları’ndaki çevre katliamına dur demek için su ve vicdan nöbeti tutmaya gittiğimizdeyse, Ordu’da Trabzon Milletvekilimiz Hüseyin Örs’le yaptığımız ve Grup Başkan Vekilimiz Müsavat Dervişoğlu’nun ziyaretlerinde de gördüğümüz net bir şey var: Çevre sevgisi vatan sevgisidir ve siz çevreyi sevmiyorsunuz. Sizin için mesele millî gelir de değil, kesilen ormanlar ve fındık bahçelerinden elde edilecek gelir altın madenlerinden çok daha fazla ama siz sürdürülebilir bir geleceği kurmak yerine kısa dönemli kâra odaklanıp yarınları, yarınlarımızı heba ediyorsunuz. Marmara Bölgemizin başına bela olmuş müsilajda bile görüyoruz ki büyük bir çaba, teknolojik destekle seferberlik hâlinde çözüme gidilmesi gerekirken sonuç yine hüsran. Komisyondaki yasa düzenlemesine baktığımızda gördük ki yine atılan taş ürkütülen kuşa değmemiş. Madem alacağınız tek önlem 4-5 kanun maddesinde basit değişiklikler yapmaktı, neden dört aylık bir Komisyon çalışması yapıp 570 sayfalık bir rapor hazırlandı? Kanunu çıkarırken bari Komisyon raporunu okusaydınız, onu da yapmadınız. Gerçekten soruyorum: Kanun yapıcılar olarak elinizden gelen bu kadar mı? İnsan ve ihmal kaynaklı her sorun çevremizi geri dönüşü olmayan dertlere, yeni çevre krizlerine sürüklüyor. Telafi niyetine yaptığınız çalışmalar kâğıt üstünde kalıp bizi çözümden daha da uzaklaştırıyor. Neticesinde, mevzuat ve yönetim hatalarıyla bezeli denetimden uzak bir sistem karşımıza çıkıyor. Bu sarmaldan çıkmak için ihtiyacımız olan yegâne şey gerçek bir zihniyet değişikliğidir” diye konuştu.
“ÜLKEYİ TEKLEŞTİRİYORSUNUZ”
“Diğer yandan, hemen yanımızda şekillenen bir Avrupa Yeşil Mutabakatı ve onun getirdiği sınırda karbon düzenlemesi var. Mutabakat çerçevesinde emisyonları yüzde 55 oranında azaltma hedefine uygun hâle getirmek için “Fit for 55” taslağı yayımlandı. Bu taslağa göre, 2023’ten itibaren mali sorumluluk getirmeyen geçiş, 2026’dan itibaren ise sınırda karbon düzenlemesi uygulamaya geçecek. Bu, ülkemizi çok yakından ilgilendiriyor çünkü Avrupa Birliği ihracatımızda ilk sırada yer alıyor. Sertifikalandırma için ödenecek fiyat, ürünlerdeki karbon emisyonu miktarlarına göre belirlendiğinden gecikmenin de faturası ağır olacak. Avrupa Birliği pazar büyüklüğü ve alüminyum, demir çelik, çimento sektörlerinin ihracattaki payını düşündüğümüzde konuyla ilgili hızlı önlemler almalıyız” ifadelerini kullanan Sıdalı, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu konuda TEPAV tarafından bir rapor yayınlandı. Bu rapora göre her 4 şirketten yalnızca 1’i karbon ayak izini hesaplıyor, yalnızca yüzde 30’unun karbonsuzlaşma politikası var ve şirketlerin çok büyük çoğunluğunun Yeşil Mutabakat ve sınırda karbon düzenlemesi hakkında bilgisi çok sınırlı yani katetmemiz gereken yol çok uzun, vaktimizse çok kısa. Acil önlemler alınması ve harekete geçirilmesinin ülkemiz için krizden çok fırsat yarattığı bir dönemdeyiz. İklim değişikliğiyle mücadele, ekonomik kalkınma ve toplumsal refahı yükseltme hedefleriyle birleştiği müddetçe krizi fırsata çevirme kapımız hep açık kalacak her ne kadar siz kapatsanız da… Zararlardan ziyade kâra odaklanmalıyız. Artık bize gelecek vergi yükünü konuşmanın ötesine geçmeliyiz. Ülke içinde kurulacak bir emisyon ticaret sistemini ivedilikle gündemimize almamız gerekiyor. Doğru politikalar aracılığıyla Avrupa Birliğine ödenecek karbon vergileri ülke içinde kalmalı. Ayrıca, ETS’den elde edilecek kaynakla sektörlerin karbonsuzlaşmasını hızlandırmalıyız. Dijitalleşme iş dünyasında yeni bir yönetim anlayışını doğuruyor, dağıtık sistem; siz ise merkezileştiriyorsunuz, bırakın merkezileştirmeyi, tekleştiriyorsunuz. Küresel ticarette rekabet gücünü artırmak isteyen ülkelere baktığımızda sürekli inovasyon stratejisi bezeli bir dağıtık sistem görüyoruz. Unutulmamalıdır ki rekabet yalnızca rekabet edecek kaynakları olanlar için anlamlı. Bizim rekabet edecek kaynağımız var, insan gücümüz var, sanayi kapasitemiz var ama bunu anlayan bir Hükûmetimiz yok. Ülke olarak ihtiyacımız olan yagâne unsur vizyon ve bunu uygulayacak liyakatli kadrolar. İşte İYİ Parti bunun için var, işte bunun için İYİ Parti iktidara gelmeli; sürdürülebilir kalkınmayı esas alan vizyonumuz ve liyakatli kadrolarımız hazır; az kaldı.”