Necdet TAŞ
Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, Kanal 33 TV'de Fatih Alkar'ın hazırlayıp sunduğu Gündemin Nabzı programının canlı yayın konuğu oldu. MTSO’nun kentin ekonomik anlamda Amiral gemisi olduğunun altını çizen Kızıltan, "Meclisteki yönetimdeki arkadaşlarla profesyonel çalışanlarımızla geçmişte olduğu gibi yine uyum içinde çalışıyoruz. Sadece seçim sürecindeki tutumlar biraz birbirimizi kırıp üzdük. O da seçim sürecinde kaldı şu anda toparladık. İlk başlarda biraz sıkıntı çekip odaklanamadık. Ama şu anda kenetlenmiş durumda. Zaten Türkiye’nin ortamı da belli. Hele deprem gibi bir felaket oldu. Bu felaket sonrası birbirimize daha sıkı sarıldık. İnanıyorum ki bundan sonra da huzur içinde devam edeceğiz. Önümüzdeki dönemler için bu yaşadıklarımız topluma bir ders olacak. O kargaşa olmadan seçimlerimizi geçireceğiz. Mersin geniş bir hinterlanda hizmet eden bir kent. Mersin’in imkanları, olanakları ne kadar artarsa diğer kentler de o derece fazla hizmet alabilir” ifadelerini kullandı.
“ASGARİ ÜCRETLİ O PARAYLA GEÇİNEMEZ”
Asgari ücret artışlarını da değerlendiren Kızıltan, “Asgari ücreti aslında konuşmak bence yanlış ve üzücü. Ücretlinin aldığı maaşın çokluğundan bahsetmek bence yanlış. Biz onları üzeriz, kırarız. Ama bir tarafta da bunu karşılayacak olan iş dünyası var. Ben her zaman derim. İş dünyası sadece işveren ya da çalışandan ibaret değil. İkisi bir bütün. İkisini de mutlu etmeniz lazım. Bu sağlanmazsa verim elde edemeyiz. Her patron, işveren ister ki çalışanına çok yüksek ücret versin. Bazı firmalarımız var çok iyi kazanıyor yüksek ücret veriyor ve övünüyor. Burada biz sürekli bir yarış gibi enflasyonu kovalayan bir atlet gibi koşuyorsun, hızını artırıyorsun ama enflasyonu bir türlü geçemiyorsun. Olay bu. Niye biz sürekli ücret artışı vermek durumunda kalan bir ekonomi yaratmışız. Yakalayabiliyor muyuz enflasyonu? İlan edilir edilmez zamlar geldi. Demek artırmayla refahı artıramıyoruz. Ben hiçbir asgari ücretlinin bu 11 bin 400 lirayla geçinebileceğini sanmıyorum. 8 bin 500 lirayla da geçinemiyordu. Yüzde 34 tabi ciddi bir artış oranı. Karşılığında piyasada fiyat artışı olmasa anlarım ama bunu ilan ettiğiniz anda yüzde 15-20 ücret düşüyor. Bu nedenle biz sürekli zam yaparak bir ekonomi ile refahı sağlayamayız. Devlet tasarruf yapacak. Hep millet, iş dünyasına kemer sıktırıyor. Devlet de masraflarını kısıp kemer sıkacak. Biz şimdi nasıl düşünüyoruz hesap yapıyoruz. İşveren hesap yapıyor bu fiyat artışıyla 2-3 ay dayanabiliyor. İleri yönelik bu masrafları nasıl karşılayacaklarına dair endişeleri var. Hükümet tasarruf yapıp kıstığı geliri belki işverene asgari ücret desteği olarak verecek. Bu imkanlar devletin, hükümetin elinde var.
“İTHALATLA İHRACATI DENGELEMEMİZ LAZIM”
İthalatla ihracatın dengelenmesi gerektiğini ifade eden Kızıltan, “Orta vadede faiz seviyesi dövizden kaçışı sağlayabilirse döviz rezervimizde bir yükselme olabilir. İhracatçılar diyor ki dövizin düşmesi bizim aleyhimize. Ama şöyle de bir durum var. Hesap yapıyorum bugün 100 dolara ihraç ettiğimiz bir ürünü dolar 30 dolara çıkınca ürün düşüyor 70 dolara. Yani Türk parası olarak kazancımız belki artıyor ama dolar bazında kaynaklarımızı bedavaya yurtdışına gönderiyoruz. Bir de bu yönden düşünmeliyiz. Türkiye ile iş yapan yabancı firmalar sen bize 100 dolara veriyordun 2 bin 300 lira kazanıyordun diyor şimdi 3 bin lira kazanıyorsun fiyatı düşüp 70 dolardan satmalısın diyor. Sanılmasın ki TL değeri düştükçe kazancımız artıyor. Döviz olarak bakınca kaynaklarımızı çok ucuza göndermiş oluyoruz. Bu nereden ortaya çıkıyor? Devalüasyon paranın değeri düşmesini dış ticaret açığı belli ediyor. 1000 dolarlık ihracat yapmışken 1200 dolarlık ithalat yapmış oluyorum. Üretim, hammadde birçok şey ithal ediliyor. İhracat yaparken para kazanıyoruz ama ithalat yaparken daha çok para kaybediyoruz. Bunu bir dengede tutmamız lazım” dedi.
“KALİFİYE ELEMAN SIKINTISI VAR”
Birçok sektörde kalifiye eleman sıkıntısı olduğuna dikkat çeken Kızıltan, “Firmalar kalifiye eleman bulamıyor. Çocuklar yurtdışına gitmek istiyor. Milletin şevki kırılmış durumda. Cumhuriyetin ilk yıllarını düşünün. Gazi Mustafa Kemal Atatürk öyle bir şevk vermiş ki herkes dört bir yandan ülkenin kalkınması için çalışmış. Çok idealist öğretmenler, mühendisler yetiştirmişler. Ülkenin her şeyini planlamışlar, nasıl ileri gidebiliriz diye. O dönemin nesli öyle büyük bir heyecanla çalışmış. Şimdi bakın 10. Yıl Marşı çalınca tüylerimiz diken diken oluyor. Bu marş o dönemin heyecanıyla yazılmış. 10. Yıl Marşı sonrasında insanları harekete geçiren bir marş yazabildik mi? Buradan tüm bestecilere, güftecilere sesleniyorum. Bu parayla pulla olacak şey değil. Önümüzdeki 29 Ekim Cumhuriyet bayramında insanları harekete geçirecek 100. Yıl Marşı’nı yazın tüm ülke dinlesin. Çok ihtiyacımız var. İnsanları şevke getirmeli. Gençlerin inancı yok. Meslek Lisesi yok değil. Çok var. Ben geçen 3 tanesini dolaştım ama gençlerin umudu yok. Ben burayı bitirince iş bulamam diyor. Üniversiteye gitmem lazım diyor. Ama üniversitede de iş yok. Bu kadar çok üniversite açılırsa herkes üniversite mezunu olur. Gençler kolay kazanca adapte edilmiş. Biz teknik okullarımızdan birisiyle pilot bir çalışma yapacağız. Oradaki öğrencileri cezbedeceğiz. Sanayi firmalarını da oraya yönlendireceğiz. Sanayi firmalarıyla görüşüp oradaki başarılı öğrencileri örneğin ilk 10-15’e giren öğrencilere belki burs vermelerini isteyeceğiz. Bunu Milli Eğitimle de görüşeceğiz aklımda böyle bir sistem var. Sanayici ile okulu bir araya getirip oradan öğrencilerin iş garantili işbirliğine girmelerini sağlamak için start verdik. Ekiplerimiz çalışıyor. Bir taraftan öğrencilerin niteliğini, eğitim kalitesini artırmak isterken öğretmenlerimizin de eğitimleri var. Onların da bilgilerinin güncellenmesi gerek. Öğrenciler kadar öğretmenlerimizin de üzerine düşmeliyiz. Onların da eğitimlerini güncel hale getirmeliyiz. Topyekün bir eğitim seferberliği yapılması gerekiyor. Eğitimde fantezi olmaz. Ben şöyle insan yetiştireyim denmez. Dünyada evrensel değerlere sahip insanlar yetiştirmeliyiz” şeklinde konuştu.
“MERSİN SİYASİ OLARAK 3’E BÖLÜNMÜŞ”
Mersin’in siyasi olarak 3’e bölündüğünü kaydeden Kızıltan, “Siyasi bir ayrılık var. Bir kez Mersin 2-3’e bölünmüş durumda siyasi olarak. Bu tür Mersin’le ilgili yatırımlarda da siyasi kararlar daha etkili oluyor. Siyasetçiler zannediyor ki Mersin’e yapılan bir yatırımı yavaşlatırsak Mersin’e zarar veririz. Dedim ya OSBÜK Başkanı buradaydı şimdi onlar da Mersin’e sahip çıkmamız gerek diyorlar çünkü Mersin’e yapılacak her şey bize de fayda sağlayacak diyorlar. Mersin Limanı düzgün çalışmaz, bizim için rekabetçi fiyat oluşturmazsa bizim dış rekabet gücümüz düşüyor diyorlar. Bunlar için hep birlikte mücadele etmeliyiz diyorlar. Yani artık bu durum Mersin’i aştı. Yarın Adanalılar da çıkacak. Ben görüştüm bir bölge, Konya, Karaman, Mersin, Adana, Maraş, Gaziantep, Antakya, Urfa, birlikte TOBB Başkanımız Rifat Hisarcıklıoğlu koordinasyonunda bir araya gelip benim hayalim olan bölgenin kalkınma planını ortaya koyacağız. Büyük bir bölge lobisi oluşturacağız. Bugün Marmara bölgesi dolmuş durumda. Bu bölgede, hinterlandda yeni ekonomi, sanayi, tarım havzaları yaratabiliriz. Bu planlamayı da en iyi biz yapabiliriz çünkü buraları biz biliyoruz. Saydığım illerle birlikte oturup TOBB’un da koordinesinde bölge için ileri gidiş perspektifi çizeceğiz. Yatırım Kalkınma Planı yapacağız. Konya ve Adana bu konuya sıcak bakıyor. Ancak biz böyle kalkınabiliriz. Çukurova Havalimanı hem Mersin hem de Adana’ya büyük ekonomik kazanç sağlayacak. Halk konuya vakıf değil. Bölgesel Havalimanı’nın Adana’ya ne kazandıracağının bilincinde değil. Artık bu durum da aşıldı çünkü Havalimanı meydana çıktı. Artık Havalimanı ile ilgili konu bitti. Çukurova Havalimanı bölgenin ortak değeridir. Nasıl Mersin Limanı Ankara’ya kadar tüm bölgenin ortak değeri burası da ortak değer. Adana Mersin arasında yapılan otoyol etrafı kıraç arazi. Burası mekânsal planlamayla sanayi koridoru olabilir. Bir tarafta ağır sanayi, bir tarafta gıda sanayi, bir tarafta teknoloji. Oradan dönüyorsun Konya’ya Konya ovasında çok arazi var. Tarım dışı araziler var sanayinin gelişmesi için çok elverişli. Çukurova Bölgesinde Tarsus – Adana arasında çok sanayiye elverişli arazi var. Buraları planlayıp sanayi yatırımları oluşturacağız. Devletin burada çok para harcamasına da gerek yok. Sadece düzenleyecek. Burada şu sanayi burada bu sanayi olur, burada tarım yapılır diyecek. Müteşebbisler bir araya gelip o organize sanayilerde fabrikalar vücut bulacak. Bu, o kadar zor değil yeter ki planlayalım, dünyanın her yerinden buraya yatırım akar. Taşucu’ndan İskenderun’a her yere liman yapın. Bu ürünler çünkü nereden sevk edilecek. Dün yine Konyalılar Ana Konteyner Limanı yapımına hemen başlanması lazım diyorlar. Mersin Liman kapasitesi rıhtım büyüse de kapasitesi yetmiyor. İlla ki Ana Konteyner Limanı lazım. 12 milyon TEU’ya çıkacak kapasitede. Doğu Akdeniz’deki yükün yüzde 60’ı Mersin’den dönecek o zaman” dedi.
“TURİZMDE DE MERSİN HAK ETTİĞİ YERDE DEĞİL”
Mersin’in özellikle turizmde hak ettiği yerde olmadığının altını çizen Kızıltan, “Turizm Mersin’de çok bakir kaldı. Zamanında uygulanan yanlış hükümet politikalarından kaynaklandı. Yani geçmiş dönemde. Şimdi örnek bir yatırım başladı. Eğer orada muvaffak olunursa Mersin’in önü açık. Ben başarılı olacaklarına inanıyorum çünkü hepsi çok istekli ve işi bilen kişiler bu işe girdi. Orası iyi bir örnek olaca ve ardından 7-8 turizm bölgesi var hepsi arka arkaya gelecek. Ama yine geliyoruz Çeşmeli-Taşucu Otoyoluna bu yatırım sadece Mersin için değil. Doğuda yazlıklara gelenlerin tümü bu yolu kullanıyor. Bakalım bu yaz nasıl olacak mevcut yol. İnsanlar Gaziantep’ten, Diyarbakır’dan saatlerce geliyor Çeşmeli’den sonra milimetre ile hareket ediyorlar. Şimdi bu sadece Mersin’e zarar veren bir durum değil. Mersinliler evine gidiyor şehir dışından gelenlere eziyet” dedi.