Haber Merkezi
Tarımın stratejik sektörlerden biri olduğunu söyleyen Kızıltan, nüfusu 100 milyona yaklaşan bir Türkiye olarak bu konunun ulusal güvenlik konusu olabilecek çapta önemli bir konu olduğunu söyledi. İşin bir yandan artan nüfusu doyurma kısmının olduğunu bir yandan da kimyasallardan arındırılmış ilaç ve ürün yetiştirmeye yönelik insan sağlığı kısmının olduğunu kaydeden Kızıltan, "Aynı zamanda toprağımızı bu kimyasal ilaçlardan koruma kısmı var. Elbette bir de bunun üretim, istihdam ve ihracat kısmı var. Yani, ekonomik anlamda katma değer oluşturma kısmı var. Her ne kadar son 30-40 yılda sanayi ürünleri ihracatımız yüzde 90’ları bulduysa da, bu tarım sektörünün öneminin azaldığı anlamına gelmez. Bazı kentlerimiz büyük oranda hala tarım üretim ve ihracatına dayanan ekonomilere sahip. Sanayi tercihi tarımı bu kadar ihmal etmenin bir sebebi olmamalıydı" dedi.
TARIMI CİDDİYE ALMAK ZORUNDAYIZ
Dünyada sanayi ve teknolojik olarak yükselen devletlerin tarımı ihmal etmediğinin altını çizen Kızıltan, "Aksine tarımı da teknolojiye entegre ederek verimliliği sağladılar. Artık bizim de yapmamız gereken bu olmalıdır. Doğru tarım uygulamaları ki bunun temeli üretici eğitimleridir, doğal tarım uygulamaları, verimliliği arttıracak olan yüksek teknolojiye entegre bir üretim sistemleri odaklanmak zorunda olduğumuz konulardır ki, MTSO olarak öncüsü olduğumuz tarım gıda teknoparkımız olan Mersin Agropark'ı bu amaçla kurduk" diye konuştu.
TÜRKİYE’NİN TARIMDA BİR DEVRİME İHTİYACI VAR
Tarımda bazı sıkıntılar olduğunu kaydeden Kızıltan, "Girdi maliyetlerinin artması, tarımsal ürünlerin ithalatın plansızlığı, azalan tarım alanları ve tarım üretiminden çıkan insanlarla birlikte azalan tarım üretimimiz, kalan üreticilerin ise para kazanamaz hale gelmesi Türkiye tarımının en başat sorunları haline geldi. Bu durumu durdurmak ciddi ve uzun soluklu politikalar gerektiriyordu. Ne yazık ki son 15-20 yıldır bu anlamda arzu edilen tarımsal gelişme oluşturulamadı. İş dünyası olarak modern anlamda kooperatifçiliğe, kümelenmeye, tarım arazileri ile ilgili sorunlara odaklanmaya, doğru tarım uygulamalarına odaklanmaya gerek olduğunu ortaya koyduk. Zaman zaman bu konularla ilgili makro anlamda adımlar atılsa da bütüncül bir politika oluşturamadık. Bugün Türkiye tarımının önünde yeni bir proje var. Kamu tarafından KİT mantığı ile kurulan bir Sera A.Ş. ile aracıyı ortadan kaldıran, tarım firmalarına üretim yaptıran, yerli tohumu ve tarımsal ilacı veren ve bu ürünü satın alarak piyasaya sunacak olan bir sistem. Genel anlamda bakıldığında birçok sorunu ortadan kaldıracak gibi görünen bir model. Ancak, bazı eksikler de var. İş dünyası böyle bir modele karşı değildir, sadece küçük ve orta ölçekli üreticiler bu modelin daha etkin parçası ve ortağı olmak zorundadır. Aksi halde sayıları çok daha büyük olan küçük ve orta ölçekli tarım firmaları yaşayamaz. Başka sorular da akla geliyor. Piyasada arz-talep sistemini yöneten haller ne olacak? Evet, hallerde sorunlar var ama bunu düzeltmenin yolu halleri ortadan kaldırmak değil, doğru Hal Yasası ile halleri etkin ve doğru işler hale getirmektir. Mevcut seralar ne olacak? Üretim, dağıtım planlaması nasıl yapılacak? Küçük üreticiler ki sayıları olağanüstü fazla ne olacak? Evet, Türkiye’nin tarımda bir devrime ihtiyacı var. Ama bu tabandan gelen daha detaylı bilgi ve desteklerle olmalıdır" şeklinde konuştu.
"YEREL YÖNETİMLER BU İŞİN TEMEL PARÇASI VE PAYANDASI OLMASI GEREKİR"
Tabanın, küçük ve orta ölçekli üreticinin daha merkezde olduğu bir modelinin daha etkili olacağına inandıklarının altını çizen Kızıltan, "Modern anlamda güçlü kooperatif modellerinin yaygınlaşmasına ve havza bazlı kooperatiflerin kurulmasının etkili olacağına inanıyoruz. Özellikle artık yerel yönetimlerin bu işin temel parçası ve payandası olması gerektiğini düşünüyoruz. Yerelden ulusala bir zincirin daha etkin ve doğru olduğuna inanıyoruz. Kamu bunu kontrol eden, planlayan, denetleyen olmalıdır. Tüm sektör ve alanlarda KİT’leri yok etmeye inanan, liberal bir ekonominin tekrar şikayetçi olduğu bir sisteme geri dönmesinin sürdürülebilir olup olmayacağı merak edilen bir konudur. Sonuçta tarımda sorunlar yaşıyoruz bu bir realite. Ve bir adım atılması zorunluluğu da bir realite. Küçük bireysel çiftçilerle, sermayesi ve teknoloji düzeyi yetersiz orta ölçekli tarım firmaları ile ve yüksek girdi maliyetleri ile de bu devrimin tabandan bu hali ile gelmesi mümkün görünmüyor. Bundan dolayı kamunun buna çare olarak gördüğü daha kamu odaklı bir sistemi başlatması bir yol olarak görülüyor. Ancak, geçmişteki, KİT’lerin hikayelerini düşününce kısa sürede işe yarasada uzun vadede çözümün yerel üretimi desteklemek, güçlü kooperatif modellerini kurmak, yerel yönetimleri bu işin parçası ve destekçisi haline getirmek veya bu sisteme bunları daha çok entegre etmek olduğunu düşünüyoruz. Unutulmasın ki, tarım hala Türkiye’nin en önemli geçim kaynağı, istihdam kaynağı ve gelir kaynağıdır ve tarımsal işlerle uğraşan insanların bu sektörde kalmasını sağlamak hayati bir konudur. Kurulacak her sistem bunu sağlamaya yönelik olmalıdır" ifadelerini kullandı.